Pazar, Aralık 24, 2006
Tek
Salı, Aralık 19, 2006
Hay Hay
Islahiye; Hatay,2006 © TOA
Islahiye-2; Hatay,2006 © TOA
Islahiye-3; Hatay,2006 © TOA
Islahiye-4 ; Hatay,2006 © TOA
Pazartesi, Aralık 04, 2006
Yansımalar
Munzır Yaylası ; Hatay,2006 © TOA
Munzır Yaylası-2 ; Hatay, 2006 © TOA
Munzır Yaylası-3 ; Hatay, 2006 © TOA
Perşembe, Kasım 30, 2006
Alesta!
>>>>Bilgisayarım başına geçiyorum hemen ardından.. Biliyorum ki çok gelen giden yok.. Beklentim yok.. Okuyorum başka başka bloglara yazılanları.. Nedense takılıyorum gene zynep in yazısına.. Ne kadar hoş anlatmış.. Okuduklarım ile üst üste örtüşüyor.. Yaşananlar, düşünülenler birbirini bütünlüyor sanki.. Sanki bilinmişim, önceden kurgulanmış, kurulmuşum.. Dedim ya hafif bir paranoyaklık, komploculuk var bu işte..Anadolu Kavağı-3 ; Istanbul,2006 © TOA
>>>>Yıllar önce ben üniversitelerdeyken dönem arası tatilinde ilk aşkımı yeniden görmek için İzmir'e kaçmıştım.. İzmir deki sevgilim ile yollarımız ayrıldı bir h.sonu.. Gelmedi o en sevilen.. "Elbet en doğal hakkın".. demiş; tek başıma Eski Foça' ya gitmiştim.. Şubatın o en sıcak günü.. Siyah tişörtüm, üstünde grunge kareli gömleğim, toplanmış uzun şaçlarım..... Balıkçıların sahildeki şarap sofrasına davet edilmiş, soğan şarap ekmek üçlemesine katılmıştım.. Sonraaa, Sonra Emekli bir banka memurunun takasına binip, ağlarını yamarken denize karşı, Foça'nın Alpine otellerinde yetişmiş insanlarının tarihini öğrenmiştim.. Ardından, Vesilesi ile de sahildeki bir balıkçı lokantasında öğrenci indirimiyle balık yemek.. Mmmm o ne leziz bir barbundu, hala burnumda kokusu... Güneşin batışına ortak oluşum...... Hemen yan masamda; kasketleri başında, Atilla İlhan tadındaki dedeler, Şaraplarını yada rakılarını yudumlarken; Emile Zola, Balzac, Voltaire ın eserlerini Fransızca orijinalinden seçme paragraflarla eleştiriyorlardı -hayranlık!-..... Yalnızca dinledim.. Egolarını bir kenara atmış özgün, güçlü bireylerdi.. Yalnızca düşledim... Artık başkalarının doğruluğunu düşünmediğim dürüst gerçekçi insanları....acı sözlü tatlı dostları.. Tutku ile görünmez bağlarla bağlandığım bir kadını.. kültürel bir elit toplumun barındığı, sahil kenarında, sakin bir kasabada yaşamayı....Anadolu Kavağı-4 ; Istanbul,2006 © TOA
>>>>İş hayatımdan çok sıkılınca bazen hayatın, müziğin ritmine kulak veririm.. Şarj olurum.. Bazen demir aldığım o düş gemisiyle yelken açarım Eski Foça'nın balıkçı barınaklarına.. Yelkenleri ihtiraslarım ile doldurup, teknemi umuda tıramola edip, bağırırım tüm hayal gemisi yolcularına: "Alestaa".....Anadolu Kavağı-5 ; Istanbul,2006 © TOA
Anadolu Kavağı-6 ; Istanbul,2006 © TOA
Perşembe, Kasım 23, 2006
İdea
Anadolu kavağı-1; Istanbul,2006 © TOA
Anadolu Kavağı-2 ; Istanbul ,2006 © TOA
Cumartesi, Kasım 11, 2006
Birlikte
Saint Piere ;Antakya,2006 © TOA
Sarcophagus ; Antakya,2006 © TOA
>>>>O zamanlar ben lise çağlarındaydım -ne bileyim işte; belki de üniversite sınavlarına hazırlanıyordum- ... Babam, uzun sure oturduğumuz o lojmanların çok yakınında -belki 50m ötesinde- bir yerde çalışıyordu.. Her öğlen eve yemek yemeğe gelirdi.. Babam; O, soğumuş veya tuzu eksik çorbasını söylenerek içerken, annemde hiç bir zaman yemeklerle senkronize edemediği yada unuttuğu salatayı sofraya yetiştirmek için alalacele uğraşırdı.. bizde sofraya son anda yetişirdik kardeşimle.. Çantaları odamıza attığımız gibi dooğru sofraya koşardık.. ama çok acıktığımızdan değil!... babamızın bizi bekleyip, birlikte yemek yememizi istediğini bildiğimizden.. Oteriter bir babayla yemek yemek...Catholic Church ; Antakya, 2006 © TOA
>>>>Birlikte yemek yemek önemli idi babam için... O zamanlar bu kuralı yıkmak yada o yemekten kaytarmak için ne numaralar çevirirdik.. bazen; okul çıkışı ayak üstü, o salçalı karışık tostları tıkındığımız halde, evdeki yemekleri gene de hızlı hızlı bitirirdik.. Zaten "evde yemek pişmişken dışarda yemek yemek" olur muydu hiç!.. böyle bir saygısızlığı biz yapabilir miydik!.. Yemek yemek ve o masa.. Masa; aynı zamanda ilişki kurmak ve hayata çizeceğimiz yolda bir felsefe edinebilmek için yapılan tartışmalarında ana üssüydü.. şimdi yeni yeni anlıyorum.. Siyasetten, iş yaşamındaki abukluklardan, diğer kadınlar ve annemin diğer ev hanımlarıyla munasebetlerinden ve daha bir çok konudan yemek masasında bahsedilir, o masaya yatırılır, otopsi edilirdi.. Bu toplantılar ailemizin bir dökümü, bilançosu idi aslında.. Oradaki verilere göre aksiyon planı hazırlanırdı kanımca.. ee bir mühendisin oğlu olmak hiçte kolay değil.. paylaşmak; huzursuzluk verici bir ciddiyette de olsa, gerekli idi.. birlikte olmak, bütün olmaya çalışmak motive ediciydi.. Sinerji ise çok az zaman yakalanabildi..Sen Piyer ;Antakya,2006 © TOA
Antkaya's street ; Antakya, 2006 © TOA
Saadet teyzem ve Antakyalı çocuklar ; Antakya ,2006 © TOA
Cumartesi, Ekim 21, 2006
Ellerimde
>>>>Bir arayış varmış.. İstenen; en çekici kadını, en çekici erkeği bulmakmış.. Daha bir mutlu yaşayabilmek için hayatı paylaşabileceğimiz bir eş... Arayışımız... Hep en çekici kadın(erkek) mı mutlu eder insanı?... Sanmıyorum.. belki de aramamak gerek!..Fair Lady-1 ;Eskişehir,1998 © TOA
>>>>Sonra bir bakarsınız; ansızın, mutlu, bilinmez olaylar dizisi başlar.. Bazı kadınlar vardır, daha bir çekicidir ellerinizdeyken.. Sevişirken.. Bakışıp, öpüşürken.. Kaçacak diye ürkmez, türlü oyunlara başvurmazsınız.. eğer kabullenebildiyseniz her an gidebileceğini... Kadın özgürse.. Siz de doğalsınızdır.. En özgür haliyle, kendi isteği ile yanınızdaysa -en güzel yanı da budur zaten- mutlu eder her haliyle sizi.. Avucunuzun içinde bile olsa her an uçup gidiverecek kadar özgür olmalıdır kadın.. Düşünmemelisinizdir.. üzülmemelisinizdir eğer giderse diye.. önemsediğiniz eğer yaşananlar ise; her uzaklaştığında kendiliğinden şiddetlice dönüverecek kadar tutkuyla tutuşmalıdır bedenler.. Gözlerin kısıldığı, düşüncenin artık beyninizde barınamadığı, uyumun nefes alıp vermek kadar doğal, soluk soluğa olduğunuz o anlarda, parmaklarınız kendiliğinden dokunur kavrulan o bedene.. dokunmak en güzelidir belki de anlatabilmek için......Fair Lady-2; Şile,2005 © TOA
>>>>Sevişmek kutsal bir tören gibi olmalıdır.. Adanır bedenler birbirine.. Düşüncesiz bir andır.. Fikirlerin soluklaştığı.. aklın bedeni terkettiği.. işte! o anlarda sevişmek en güzeli.. Kokuların karıştığı, tenin tene dokunduğu her an, sevgilinin yanında "ben" yoktur; "O" vardır.. O' nun içindir her şey.. Konuşarak olmasa da bakışlarla paylaşılır -konuşulacaksa da fısıldanmalı-..... Ne harcanan onca paralar, ne umursamaz bir kuaförün yalan yanlış sözleri, hiç biri mutlu edemez bir kadını aslında.. Kadına, sevgiliden fısıldanan ufak bir beğeni sözünün yanında hepsi bir hiçtir.. Kadın erkeğinin ellerinde daha da bir güzelleşir.. Ben en azından öyle olduğunu hissederim.. İhtiyacı olmasa da o her bir övgüye.. Önemsenmek.. Bilinmek.. istenen, sevdiğinin yüreğinde delice arzulanmak.. Kadını daha bir çekici kılan; kadının, beğeni sözcükleriyle işlenen masum yüreğidir belki de.. Öyle bir haldir ki bu, ifadeye yansır anında.. Bakışlardadır tutkusu.. Tüm o yorgunluğa inat, rengarenk.. Ve bir peri misali, daha bir çekici sevdiğinin elindeyken o kadın.. kadın buğulu bir güzellikte...... Ben, o sabahları ışıltılı ve doğal haliyle daha bir beğenirim kadınımı.. Benim elimde daha bir güzelleşti, derim.. Övünmem.. Sevinirim.. Perdelerin arasından sızan sabah güneşi çarşafların içinde kıvrılmış o çıplak bedene dokunurken.. Uyanmış onu seyrederim.. O gözler ne kadar da masumdur, kalbinizi kamaştıran ışıltılı sabahlarda... O gözler neden gizlenir, kirpiklerle kafese alınmış kapakların altında.. Kamaştıran; çekiciliğidir kadının aslında.. sabahsa, kuş sesleri ve yeşilin kokusuyla rötuşlar o güzelliği.. En saf haliyle en güzel halidir o kadının.. Sevildiğini bilmek ve olmak bir sevgilinin yanında....işte demek istediğim bu aslında; Mutluluk, ellerimdeyken mutlu görmek bir kadını............My Friend; Istanbul,2006 © TOA
Çarşamba, Ekim 04, 2006
Istanbuldan kalanlar
Galata Köprüsü; istanbul,2006 ©TOA
Pazartesi, Eylül 11, 2006
Uzaklar (Arınmak)
Hierapolis Antique Theatre; Denizli,2006 © TOA
Pamukkale-1 Denizli,2006 ©TOA
>>>>Icimde ki merakı oldurunceye kadar bir arayis devam edecek.. Icten gulumsemesiyle puslu merakimi en derin yerimde hala saklarim.. Icimdeki cocuga gulumsemek isterim.. Hala yerinde oldugunu bilmek isterim... Merakimi korukleyen aslinda o gidislerimdir, bilirim.... "acaba nolacak simdi".. "hadi bakalim".. acabalar.. Denemeden bilebilir miyim dusuncesi... Yurek cirpintisi... Soluksuz bir heyecan.. Sonunda.. "işte gidiyorum!"..
Pamukkale-2 Denizli,2006 ©TOA
>>>>
Uzaklasacagim o anlarin oncesinde, bir basima geride biraktiklarima huzunlenerek bakarim.. Sessizce koseme cekilip, derin bir muzigin kulaklarimda süzülüsüyle, hayallere demir atarim.. Issiz bombos bir limanda arinirim gecmisimin kotu ve en sevmedigim anilarindan... katarsis.. Yuregim yeni gelecek baslangicin merakiyla cilgin gibi cirpinirken.. ve bir kus heyacaniyla urkmesi dogalken.. Istedigi anda ayaklari ile esneterek o dali ucuverecek gibi hazırımdır.. bilirim, gidebilirim... bilerek; istemeyerekte olsa........ Hayat denen bu oyunda her bir perde ayrı bir suprizle acilabiliyorsa eger.. Icimdeki merak rahat birakmiyorsa beni.. Perdeler acilir kapanir durmaksizin.. Yenilenir; sahneler, dekorlar ve unutulmaz kahramanlar...
Antique Pool Denizli,2006 ©TOA
Pazartesi, Ağustos 28, 2006
Aralı Yorum
>>>>Simdi gözetleme deliginden bakip merakimi çildirttigim o kapıyı, dizlerimin ustune comelmis usulca aralıyorum.. loş soluk bir isik suzuluyor gözlerimden.. sessizligin uzerine tabakalar döşenmis.. sesler ne kadar da karmasik; bir bilebilsem, ayırabilsem.. dengesiz.. apartmanin holünde yankilanan aci bir fren sesi.. çözümleyemediğim bir şoför serzenişi.. Çağirdigim asansördense birileri mırıldanır gibi.. asansörde müzik; bugun ne kadarda kalitesiz.. geri donup, kapıyı kapatip cesaretimi mi toplamali?.. artık evin içinde winamp ım da acik degil ki.. bence artik yalnızlığı pekistirip, sessizligi dagitmamali... alisabilmek icin denenmeli dusunulmeden...... sevmesem de bindim o asansöre.. katlari bir bir indiriyorum aşağıya.. bu aralar masmavi birileri beni arayacakti.. sonra.. son canim sevimlimden bir mektup gelecekti.. hani!..?.. neden inbox um bomboş hala?.. Apartmanimin girisindeki o şekilsiz kutu; neden inbox oldun şimdi!.. en azından ben çıkıp gitmeden yetiş bana ey mektup.. nerede kaldin?.. beni o en cok sevdigim gunesli gunlerimde bile evimin icine tikalayan internet.. Evimin içine Tik-a-layip; Tiklayip ögrenmelik bir hayat sunan internet.. biletimi aldim.. gidiyorum.. Aralı-yorum sensiz geçecek gunlerimin kapisini..Yildirim, Eskisehir, 2002 ©TOA
Perşembe, Ağustos 17, 2006
Kalabak Suyu
>>>>O zamanlar 11-12 yaşlarındaydim.. Yaz aylarında, sabahtan akşam ezanı vaktine kadar dışarda yaramazlık yapardık.. Bizden ve evin içinde yaramazlık yapmamızdan usanmış bir anne ve disari sabah erken kaçışlarımız... izinsiz, usülsuz.. yara bere yada toz toprak içinde eve donuslerimiz... kopan yaygara.. "ah! oglum, yaramaz oglum" deyisler.. Kabına sigmayan bir enerji ve merak..Love Road, Eskişehir,1998 ©TOA
>>>>İşte öyle sabahlardan biriydi.. kavurucu bir sicak vardı... Sitemizin yanında bulunan toprak sahada toz ile toprak birbirine karışmış... bir gurultu bir patırtı.. hemencecik dikkatimizi çekti tabii ki... Merak bizi rahat koyar mı o zamanlarda, olay yerine akıverdik kosarak.. hatırlar mısınız o zamanlar hacilar otobusle giderdi Hacca.. Şehirlerde buyuk alanlardan otobusler kaldırılırdı.. Tam tabiriyle, tabii caizse; Ana baba, Dede Nine günü.. Yaşlı, sakallı dedeler; tulbentli nineler ve torun torbalar.. yanımdaki arkadasim hakkı, bize gore biraz daha dindar ve birazda tuccar zihniyette.. Durur mu?.. Bu sıcakta bu kalabalık kaçırılır mı?.. Hemen planları yaptık.. Asla yetişemedigim, o, 5 dakika sonrasında gorusmek uzere evlerimize dagildik........The child from iraq, Eskişehir,1999 ©TOA
>>>>Eskişehir de gecti çocukluğum.. Ah o en guzel yıllarım.. Eskişehir de çocukluk... Sakin ve kendi halinde demokrat bir kent Eskişehir.. Kuru karasal iklimi ve şehrin can damari sayilan Porsuk disinda, kent pek bir hasretdir su birikintilerine... O yuzden dolar taşar Porsuğumun etrafı.. Eğlence, romantizim, sokak ressamları, sokak müzisyenleri.... Geç saatlere kadar Eskişehirin gençleri Porsuk ırmagi etrafinda.. Su hayatsa, hayat porsukla taşar Eskişehir'in damarlarına..........nedense içmek içinse su yoktur çeşmelerinde... Daha damacanaların ve su firmalarinin turemedigi yıllarda, her evin bir bidonu, her semtin su dagitan bir su tankeri vardi.. Şoförler bile isimleri ile tanınır, onlara, susuz kalınca sitem edilirdi.... "Bizim bidonu neden doldurmadan gittin Osman abi.. aşkolsun yani!.." --mesela yani şimdi ismini hatırlamıyorum, atıyorum tabii ki de-- ...... Bidonların kapaklarının içine, taklit parfümleri dolduran Akgül firmasının beyaz poşetleriyle su parası konurdu.. Yada biz hep ona koyardık.. Mahallenin yolsuz kalmış gençleri ise bu paraları toplar, ganimetleri ile Atari salonlarına yada misket satan bakkallara hücum ederdi... --bana bakmayın! ben asla calmadım--.....Trekking to the Inonu hills , Eskişehir,2000 ©TOA
Into the cave; Inonu hills-2 , Eskişehir,2000 ©TOA
Porsuk, Eskişehir,1999 ©TOA
My friends , Eskişehir,2003 ©TOA
>>>>Kalabak suyu beni ticaretten sogutan ürün belki de.... Paranin sadece mallarin degil, insanlarin da özünden saptıran bir degisim aracı oldugunu gosteren urun de belki Kalabak suyu...... Aslinda dedemsi insan hakli.. Ham maddesi sana ait olmayan bir urunu satmak hiçte durustçe degil... Sen Babanın suyunu al Dedeye sat....olmaaz... ee n'oldu sonra.. okudun da ne oldun?.. Sorarlar adama dimi!?.. Zengin olamadım, olmayacaktim da zaten ama....evet ama............Siz ne olmayı umuyordunuz ki..?..
Pazartesi, Ağustos 07, 2006
Kayıp İhtiraslar
Ortaköy-1; Istanbul,2006 © TOA
Ortaköy-2; Istanbul,2006 © TOA
Beyoğlu-1; Istanbul,2006 © TOA
Beyoğlu-2; Istanbul,2006 © TOA
Beyoğlu-3; Istanbul,2006 © TOA
Cumartesi, Temmuz 22, 2006
Mektuplasmak
>>>>Bir mektup yazmayalı ne kadar uzun zaman oldu.. Beni bilen anlayan biri ile parmaklarim ağrıncaya kadar yazışmayali, yazmayali, paylaşmayalı mektupları.. ne kadar uzun zaman oldu.. üniversitedeydim o zamanlar.. bir tatil kampında tanıştığım Ezelhan isimli hoş bir bayanla yazışırdım.. Grubumuzun Madam Ezelhan'ı.. Sanki bir fransız asili ve vakur tavrında olmasından öte; neşeli, sevecen, özgeci bir bayandı Madam.. Nezekaten de olsa, kendinden bilmem kaç yaş küçükte olsam, gene de mektuplarıma cevap yazardı.. o yüzden olsa gerek pek severdim mektuplarını.. Değer verilmek kimin hoşuna gitmez ki?.. Ya da öyle hissetmek kendini... Gelen her mektubu en az 3-4 kez okurdum.. Sanki yazısı da farklı idi.. imla hataları, kelimelerin uzerini çizişi, alalacele yazışları.. kısa da olsa cevapsız kalmayaşım.. hangi ruh halinde yazıldığını gösterir gibi.. içtenliği... yazışmalarımız..Istanbul Unv-1, Beyazıd Meydanı, 2006, istanbul © TOA
>>>>Mektubumu ona yolladıktan sonra, üniversite deki posta kutusuna gidip gidip dururdum sürekli.. Ayrılmış birçok kutunun içinde, o "O" harfli bölmede, bir çok mektubu geri de bırkatıktan sonra farklı bir renk ve dişilikte ki o zarfı alır, okulun en ıssız köşesine çekilirdim.. Tek başıma usulca ve yavaşça okumak isterdim.. Belki hoşlanmıştım madam'dan.. ondan bana gelecek ufak bir beğeni sözcüğünün peşindeydim.. Bilmiyorum.. O zamanlar daha 20 li yaşlardaydım.. şimdi bunları sorgulamak ne kadar da sacma....... Özenle açardım o zarfı, içinden birşeyler yere düşbilirdi belki...düşmedi hiç....... Bazen konulara bir kadının zerafetiyle dokunuşuna bakakalırdım..ya kaleminin kıvraklığı.. hakikaten çok güzeldi, hoştu yazısı.. Okumak, bir yolculuk gibidir gecmişe yapılan.. Okurken, o tatil aylarındaki kısa ve yoğun gunleri yaşar gibi olurdum.. Ekonomik özgürlüğüne kavuşacağı o mezuniyet gününü bekleyişi bazen iletilirdi bana.. sanki geçmişe ve uzaklara bir uçan halıya binmiş yolculuk halindeydim.. daha fazla devam etmeyeceğini bildiğim bu oyunda, ısrarcı, doymak bilmez bir çocuktum onun yanında.. icaben devam edilen bu oyunda, bir gun gorevlendirildim.. Adını bile şimdi hatırlayamadığım bir kuzeni vardı, benden hoşlanmışmış.. benimle mektuplaşmak istiyordu.. Madam ezelhan reddedilebilir miydi.. Asla!.. İlk mektup geldiginde, açtığımda bir yanlış yaptığımın farkına varmıştım.. Yazısının hem konusu, hem tarzı asla bana uygun olmadı... beni mektup yazmadan o kuzen soğuttu.. fazla da yazışamadım sonra.. Büyük bir nokta koymuştum mektup yazmaya.. Renkli ve guzel kağıtlara dökülmüş sözcüklerden baska, elimde ne kalmıştı beni tebessüm ettiren...Istanbul Unv-2 , Beyazıd Meydanı, 2006, istanbul © TOA
>>>>Aradan yıllar geçti.. Öğrendim ki ulusal bir gazete de muhabir-yazar olmuş bizim Madam... Onun adını goruyorum hep okudugum o buyuk ulusal gazetede.. ona ve yazılarına verdigim degerin önyargılı olmadıgına simdi seviniyorum.. Madam bana yazmayi sevidiren kadındı.. Mektup yazmayı sevdiren biri.. Mutlu bir yaşam dilerim sana madam...Sevgiler..Istanbul Unv , 2006, istanbul © TOA
Pazar, Temmuz 16, 2006
Yenilenme
>>>>Zorlu bir taşınma işi... yeni, yuksek binaların olduğu bir yerleşkedeyim şimdi.. 15 katlı binalar birbirine bakıyor.. Birbirine bakan koca koca bloklar.. renkleri disinda ne kadar da benzer ve aynılar.. penceresinden yol gozuken o eski evimi ozluyorum simdiden.... internet cafeden gecenin o en boş saatlerinde evime donuyorum.. ertesi gün iş var elbet.. yollar da bir başınayım.. birden bir ses duyuyorum; bir kerkenez sesi .. bu yüksek binaların ustune yuva mı yapmışlar ne?. Vahşi hayattan, bu sakil sitelerin içinde bir hayat belirtisi var.. ustumde, çok yukarılarda beni takip eden iki göz hissediyorum.. ilerledigim yolda, ufukta acık mavi kararmaya yüz tutmus bir gokyuzu.. gruplar halinde martılar bu ışık huzmesi ile govdelerini gosterek meşk etmekteler... martılarım bembayaz kanatları ile uzaklardan denizin oldugu bir yerlerden bana selam söylediler.. beyaz puanlı bir battaniye gibi hayallerimin ustune ortündüm onlarla.. Martı ve kerkenez sesleri.. hiçbir guzellik bu anda düşüncelerimi arındırmaya yetmiyor.......
>>>>internet cafede iken bir email aldım.. Eskilerden çok sevdigim bir kadından.. tutku ile sevdigim hoş bir kadından.. bir e-mail... her ne kadar bağlıydık birbirimize diyorsak ta uzaklıklara kurban vermiştik sevgimizi.. vermiştim.. gelen bu mail beni uzmedi, kızmadım, kapatıp küfürleri basmadım.. son derece sakindim.. biraz da üzgün.. unutulamazdı paylaşmak onunla en guzel şeyleri.. paylaşmak; sahip olmayı istemeden koşulsuz... en savunmasız haliyle küçücük bir kalp vermiştim ona.. en guzel şey, olmak onun dilinde bir iki sözcük, "my romantic boy"..
>>>>Almanya ya çağrılmıştım... ama gidemedim.. Evlenmek istedigini ve cocuk sahibi olmak istedigini biliyordum.. belki ben degildim evlenmek istedigi.. bilmiyorum.. Ama evlenmekti onun tek isteği.. Tatli ruyalar ile biterdi her bir mailimizin sonu.. Mailleşip ne kadar özel oldugumuzu vurgulamaktan başka bişeyler yapamıyorsakta.. aklimiza gelirdik birbirimizin nedense.. onu sezerdim bazen mesajı gelmeden önce... Aklıma hep Marmaris' te sabah günesin doğusunu seyretmek için, sabaha kadar birbirimize sarılarak kumsala uzanışımız geliyor.. sorgusuz sualsiz konuşmadan bekleyişimiz ve Suskunluğumuz geliyor.. hafif bir tebessüm dolduruyor yanaklarımı.. mutlu oluyorum.. resim sergisinde ödül aldığında, gazetelerde resimlerinin altında Marmaris' ten bahsedildiginde, ben hep; "hey bakın o benim sevgilimdi" diyorum içimden.. mutlu oluyorum her bir hatırasını, dokunuşunu hatırladıkça.. ama benim degil artık o güzelim kadın.. sahibi olamamda artık.. ben hayata yeni bir ev ile dönüşüm getirirken, bir değişim haberi de Almanyalardan geliyor maalesef.. Evlenmiş..
Cuma, Temmuz 14, 2006
Yollarda
Mecidiye mosque & Mysterious grandpa, Istanbul, 2006 ©TOA
Mecidiye mosque & Mysterious grandpa, Istanbul, 2006 ©TOA
Mecidiye mosque & Mysterious grandpa, Istanbul, 2006 ©TOA