Pazar, Aralık 16, 2007

Akide Şekeri

>>>>Her cumartesi akşamı arkadaşlarım ile Tiyatro seyretmeye gidiyoruz. Devlet Tiyatroları bizlere iki vesait parasına müthiş bir emek ve yeteneği içinde barındıran güzide oyunları sunuyor. “Akide şekeri”; Çadır Tiyatrosunda geçen bir kumpanyayı konu alan, keyif veren, mutlu eden bir oyun.. Her oyunda gözlerimizin içine bakan o oyuncular ile neler neler paylaşıyoruz.. Farklı kentlerden hatta farklı ülkelerden bizlere döndürülmüş aynalardan capcanlı yansılar, insan manzaraları önümüze çömertçe seriliyor.. Kimi şahsiyetleri tüm bedenimizle kucaklıyoruz, benimseyerek.. Kimi karakterleri ise yadsıyoruz, asık suratlarımızla.. Karakterler gerçek ya da absürd hiç fark etmez.. Oradalar karşımızda capcanlı ve dokunulabilir..

Akide Şekeri; Van DT Oyunu; 2007

>>>>Bense tüm bu olanları, seyirci ve oyuncu etkileşimini, her seferinde keyifle seyrediyorum.. O iletişim ve rasgele bir araya toplanmışlık hissi hoşuma gidiyor.. Bazıları; diziler sonucu merak saldığı “Nedir? bu tiyatro” düşüncesiyle katılıyor belki ilk kez aramıza.. Katılıyor ama Tiyatro daki o kendine özgülük ve serbestlik; içlerinde ki muhafazakar devi uyandırıyor, istemeseler de.. O an Sitemdeler.... Türbanlı ve sakallı dedelere dikkat ediyorum özellikle.. “Gel , gel, Ne olursan ol gel!” diyen Mevlana yı hatırlıyorum o an.. Insanlar Tiyatro ya kapıldıklarında, kendilerini kaptırdıklarında, kendi gerçeklerini de sınarlar.. Mesela; yapılan her müstehcen espride başı kapalı yaşlı nine ve sakallı amcalar boyun büker, öfkelenir.. Görürüm.. Söylenenler, ulu orta öyle herkesin içinde.. Ne kadar da ayıptır değil mi?.. Tepkileri ile onlar, oyunun dışında kalır işte!.. Etkinin doğurduğu tepkileri ile orada istemsiz bekleyiş sürer gider.... Kişi kendi ile çelişir, kapanır kalır kendi dünyasında.. Ve sözler değişir içten iç e.. “kim olduğun umurumda değil, ben-den-sen gel!..”....... İşte! genç bir kadın, surat asarak ve elinden tutarak kaldırıyor sevgilisini oyunun orta yerinde.. Aklınca; kendi ahlaki gösterisini sunuyor, kendini boşrolünde gördüğü kendi oyununun içinde.. Sakil göstermelik bir duruş var, onun o tek düze oyununda.. Ya! O erkek arkadaşına ne demeli?.. İşte bu saygısızlığı kendi kuşağımdan görmek inanın bana, yaşlı bir kadının surat asmasından veya söylenmesinden daha elem geliyor.. Üzülüyor ve endişeleniyorum o zaman..

Akide Şekeri; Van DT Oyunu; Gaziantep Onat kutlar sahnesi, 2007

>>>>Gene dallandım budaklandım tomurcuk bünyemin haddini aşarak.. Özünde; Van DT yine öyle güzel bir oyun sergiledi ki!.. “Kedi” ile de gönlümü fetheden o değerli tiyatronun; hepsi birbirinden değerli oyuncularını, canı gönülden kutluyor onlara bana yaşattıkları keyif için yürekten teşekkür ediyorum..

Pazar, Aralık 09, 2007

Kararlar

>>>>Yağmurlu bir gündü.. Otobüsteydim.. 6 saattir kasvetli, sislerin gizlediği o ovadan ve yeşilin solmaya başladığı tarlaların yanından son sürat geçiyoruz.. Bazalt taşları sarmış her bir yanımızı.. Diyarbakırlıların deyişiyle delikli kara taşlar.. Hızlı bir süreç daha geçti son iki günümde.. Yine sonlandıramadım, yine net değil hiç bir şey.... Ama aceleye de gerek yok.. Geç olsun ama........

Kardan suya yaşamdan bi parça Ayder Yaylasi; Rize, 2007 © TOA

>>>>Penceremde ki damlalar birbirine paralel bir eğimle yavaş yavaş çerçevesinin sonuna doğru varırken ve yol aldığımız hıza tam ters bir süratle aşağı doğru kayarken; aceleye hiç gerek yok.... Kaptanımıza sesleniyorum, duruyoruz yol ortası.. İnip koşuyorum çayırların içinde.. Yeşile bulanmış çamura rağmen.. Koşuyorum.. korkmuyorum ıslanmaktan.. Her bir adımım uzanıyor uzaklara.. Çamura bulanmış ayakkabım.. Yükümü kaldıramıyor artık; ağırlaşıyor.. artık yorgun bacaklarım.. Şu kara taşı da atlarsam -Diğerleri de gelecek sonra biliyorum ama-....... atlayabilirim.. Tam üzerinden atlarken tabanına bulanmış kalın çamur tabakasının üzerinde kayıyorum.. Ayağımı kaydırıyor altındakiler.. Ve yuvarlanarak kayanın ardındaki su birikintisine gömülüyorum tüm bedenimle.. istemediğim kadar soğuk ve kirli.. Kir; tepeden tırnağa bulanmış üzerime.. Ümidimi boğarcasına.. son bir çırpınış ile kaldırıyorum zemheri başımı.. Islanmış ve nefes nefese bir ben.. Saçlarım ve gözlerimden yağmurun temizlediği çamurlar süzülürken.. Nefes nefese kızgın bir boğa gibi saçarken pusları etrafıma.. burnumda yeşilin kokusu.. huysuzun biri miyim neyim ki ben.. yavaşça kalkmalı aceleye hiç gerek yok.. Geç olsun ama.........

Tepenin birinden Uzungöl ; Trabzon, 2007 © TOA

>>>>Birden sarışın bir kadın beliriyor önümde.. tel tel saçları yüzüne yapışmış.. Elbiseleri sırılsıklam.. Süzgün ve süzülmekte.. geniş alınlı, beyaz tenli, koyu kaşlı, incecik parmakları titrek.. minicik dudakları ürkmüş; söylemeye söylemeye.. bakıyor yüzüme, uzatıyor elini.. Sözcükleri tane tane ve keskin: “haydi gidelim”.. Aklınca çekip çıkaracak oradan beni ya!.. Götürecek; hem de bilmediğim uzaklar a.. Ama yine de o kadar masum ki bakışları..... Tek başıma da kalkabilirim.. Evet kalkabilirim aslında.. Ama biliyorum o an istemediğim tek şey bu.... Uzanıyorum yavaş yavaş.. Eli elime dokununca soluk buluyor nefesim.. onun saçını okşayan bir bulut süzülüyor göklerden.. hareler dolaşıyor tepemizde.. Eli sıcacık.. Sanki hiç ıslanmamış.. Okuduğum bir cümle vardı ya!.... “Bakmak hiç bir şeye mal olmaz, oysa dokunmak hem bir seçimi hem bir bedeli içerir”.... kaçıp kurtulmak isteyen bir sen misin sanıyorsun.. haydi artık karar ver.. Kaçıyor musun? geliyor musun?!.. Dokunmak, paylaşmak ve sorumluluk alabilmek.. Ve karar verebilmek içinden geldiğince...... Yürüyoruz el ele birlikte.. Yavaş yavaş gidiyoruz.. aman be boşver beklesinler.. Sakin adımlarla varacağız ulaşım aracına.. Ulaşmaya çalıştığımız amaca...... Geç olsun ama......

Sümela Manastiri Trabzanları; Trabzon, 2007 © TOA

>>>>Sesleniyor uzaklardan bir muavin, silkiniyorum birden: “Antep te inecekler acele edelim lütfen eksik bir şeyiniz kalmasın araçta...”