Perşembe, Kasım 30, 2006

Alesta!

>>>>İş çıkışı dışarıda bir şeyler atıştırdım.. Evimdeyim.. Elbiselerimi dolabıma ağır hareketlerle yerleştiriyorum... kendimle baş başa iken hep bir sorgulama ve düşünmek.. korkular.. kurgulanan bir hayat.. bir kurmaca.. bir düş.. kafamın içinde paranoyak bir tepkime.. Alışkanlık mı, Alışkın mıyım yoksa?.. Düşlerim ve ben.. Tek başımayken daha bir gerçekçi.. Tapınaklara sığmayan bir etik anlayış.. yargılama.. sorgulayış.. Çerçevelerden bağımsızım... En azından tek başımayken.. Anlatılması zor bir içindelik durumu..

Anadolu Kavağı-3 ; Istanbul,2006 © TOA

>>>>Bilgisayarım başına geçiyorum hemen ardından.. Biliyorum ki çok gelen giden yok.. Beklentim yok.. Okuyorum başka başka bloglara yazılanları.. Nedense takılıyorum gene zynep in yazısına.. Ne kadar hoş anlatmış.. Okuduklarım ile üst üste örtüşüyor.. Yaşananlar, düşünülenler birbirini bütünlüyor sanki.. Sanki bilinmişim, önceden kurgulanmış, kurulmuşum.. Dedim ya hafif bir paranoyaklık, komploculuk var bu işte..

Anadolu Kavağı-4 ; Istanbul,2006 © TOA

>>>>Yıllar önce ben üniversitelerdeyken dönem arası tatilinde ilk aşkımı yeniden görmek için İzmir'e kaçmıştım.. İzmir deki sevgilim ile yollarımız ayrıldı bir h.sonu.. Gelmedi o en sevilen.. "Elbet en doğal hakkın".. demiş; tek başıma Eski Foça' ya gitmiştim.. Şubatın o en sıcak günü.. Siyah tişörtüm, üstünde grunge kareli gömleğim, toplanmış uzun şaçlarım..... Balıkçıların sahildeki şarap sofrasına davet edilmiş, soğan şarap ekmek üçlemesine katılmıştım.. Sonraaa, Sonra Emekli bir banka memurunun takasına binip, ağlarını yamarken denize karşı, Foça'nın Alpine otellerinde yetişmiş insanlarının tarihini öğrenmiştim.. Ardından, Vesilesi ile de sahildeki bir balıkçı lokantasında öğrenci indirimiyle balık yemek.. Mmmm o ne leziz bir barbundu, hala burnumda kokusu... Güneşin batışına ortak oluşum...... Hemen yan masamda; kasketleri başında, Atilla İlhan tadındaki dedeler, Şaraplarını yada rakılarını yudumlarken; Emile Zola, Balzac, Voltaire ın eserlerini Fransızca orijinalinden seçme paragraflarla eleştiriyorlardı -hayranlık!-..... Yalnızca dinledim.. Egolarını bir kenara atmış özgün, güçlü bireylerdi.. Yalnızca düşledim... Artık başkalarının doğruluğunu düşünmediğim dürüst gerçekçi insanları....acı sözlü tatlı dostları.. Tutku ile görünmez bağlarla bağlandığım bir kadını.. kültürel bir elit toplumun barındığı, sahil kenarında, sakin bir kasabada yaşamayı....

Anadolu Kavağı-5 ; Istanbul,2006 © TOA

>>>>İş hayatımdan çok sıkılınca bazen hayatın, müziğin ritmine kulak veririm.. Şarj olurum.. Bazen demir aldığım o düş gemisiyle yelken açarım Eski Foça'nın balıkçı barınaklarına.. Yelkenleri ihtiraslarım ile doldurup, teknemi umuda tıramola edip, bağırırım tüm hayal gemisi yolcularına: "Alestaa".....

Anadolu Kavağı-6 ; Istanbul,2006 © TOA

Perşembe, Kasım 23, 2006

İdea

>>>>Penceremin önünden ıslıklar çalarak geçti rüzgar.. Titrek ve ürkek bir beden.. Pek değil, az önceleri söylenmiş gereksiz bir söz.. Kafamın etrafında dolanan, daldan dala, gezgin bir düş.. Oturduğum dairemin etrafında uğultulu bir esinti.. Sarmalıyor beni dört bir yanımdan.... Ve bir akrabamın sözleriyle kazınıyor tüm o gereksiz fikirler..

Anadolu kavağı-1; Istanbul,2006 © TOA

>>>>"İyi hoş anlattıkların ama ya ideallerin, bu muydu gerçekten istediğin?..........."
>>>>Neden silemiyorum.. Neden bu kadar önemsiyorum?!.... Her şeyi... ya da gereksiz bir çok şeyi... Boş veremiyorum bazen.... Neden?.
>>>>İdeallerim evet!.. Nedenlerimi ve Niçin'lerimi; terasımdaki küflerin arasına gömerken, ben mi yok oluyorum.. Kayboluyor muyum ötmeye pek heveslendiğim çöplüğümde?.. Doğru mu tüm o denilenler?!.. Gençliğim de "yaşamak para' dan bağımsız olmalı", "özgür insan, özgür ülke" diye söyleyen, söylene söylene söylenen.. Sesini bildikleri uğruna var gücü ile çalkalayan genç.. Dolup taşan, idealleri hayalleri olan o genç.. Eğer hatırlatmasalardı, seni bu kadar özleyeceğimi tahmin bile edemezdim......

Anadolu Kavağı-2 ; Istanbul ,2006 © TOA

Cumartesi, Kasım 11, 2006

Birlikte

>>>>H.sonu Istanbul dan annemin gelişiyle, o; çocukluğunun en güzel günlerini geçirdiğini söyleye söyleye anlata anlata bitiremediği; Antakya'yı görmek için yollara koyulduk..

Saint Piere ;Antakya,2006 © TOA

>>>>Geceydi.. hatta yarısıydı.. bardaktan boşalan, arabanın tavanında takırdayan yağmur damlaları yol boyunca bize eşlik ediyordu.. göz gözü görmez bir havada, çukurlu ve eski, bilmediğim bir yolda, bu görüş mesafesiyle zaten çokta hızlı gidemezdim... endişeliydik.. ya yolda kalırsamları kafamızdan atamıyorduk.. Sonra; O ıssız yolda bizim gibi delidolu ve vakitsiz Antebi terketmiş bir konvaya rastladık... Dört beş arabayı önümüze kattım.. Hızımızı düşürüp ipek yolunu andıran bir sukünette, yeni grubumuzla, sakin sakin yola devam ettim.. Annemin endişesi kaybolmuştu, eski Antakya hikayelerini ondan tekrar dinlemeye başlamıştım.. insanlar bir grup halinde ve birlikte iken ne kadar rahatlıyorlar.. içimizde yatan, özlemini duyduğumuz hep birileri ile birlikte olmak.. keyiflerimizi yada üzüntülerimizi birileriyle paylaşmak.. hatta sevdiklerimizle.. birlikte yaşayabilmenin olgunluğuna erişebilmek... burada daha sonra antakya da yaşadıklarımı uzun uzun anlatmak niyetinde değilim....... Antakya da konuşulanlar uzun ve ayrı bir konu bence.. O şehirler arası yolda geçirdiğimiz zamanın aksine güneşli ve güzel bir Pazar yaşadım Antakya' da.. İlk olarak Antakya' ya gidiş yolunda, birlikte ve ortak yaşamak hakkında kafamda bir flashback çaktı...

Sarcophagus ; Antakya,2006 © TOA

>>>>Kafamda; bizim küçücük ve evimizin ufaklıkları olduğumuz çağlara ait hatıralar canlandı.... şu boşta kaldığım anlarda aklıma, istemesemde, yolda takıldığım ve içimde biriktirdiğim fikirler geliveriyor.. Gerçek hayatın düş olduğu bir uyku halinde gibiyim.. Gerçeklerden uyanıp uyanıp, düşlere ayılıveriyorum..

Catholic Church ; Antakya, 2006 © TOA

>>>>O zamanlar ben lise çağlarındaydım -ne bileyim işte; belki de üniversite sınavlarına hazırlanıyordum- ... Babam, uzun sure oturduğumuz o lojmanların çok yakınında -belki 50m ötesinde- bir yerde çalışıyordu.. Her öğlen eve yemek yemeğe gelirdi.. Babam; O, soğumuş veya tuzu eksik çorbasını söylenerek içerken, annemde hiç bir zaman yemeklerle senkronize edemediği yada unuttuğu salatayı sofraya yetiştirmek için alalacele uğraşırdı.. bizde sofraya son anda yetişirdik kardeşimle.. Çantaları odamıza attığımız gibi dooğru sofraya koşardık.. ama çok acıktığımızdan değil!... babamızın bizi bekleyip, birlikte yemek yememizi istediğini bildiğimizden.. Oteriter bir babayla yemek yemek...

Sen Piyer ;Antakya,2006 © TOA

>>>>Birlikte yemek yemek önemli idi babam için... O zamanlar bu kuralı yıkmak yada o yemekten kaytarmak için ne numaralar çevirirdik.. bazen; okul çıkışı ayak üstü, o salçalı karışık tostları tıkındığımız halde, evdeki yemekleri gene de hızlı hızlı bitirirdik.. Zaten "evde yemek pişmişken dışarda yemek yemek" olur muydu hiç!.. böyle bir saygısızlığı biz yapabilir miydik!.. Yemek yemek ve o masa.. Masa; aynı zamanda ilişki kurmak ve hayata çizeceğimiz yolda bir felsefe edinebilmek için yapılan tartışmalarında ana üssüydü.. şimdi yeni yeni anlıyorum.. Siyasetten, iş yaşamındaki abukluklardan, diğer kadınlar ve annemin diğer ev hanımlarıyla munasebetlerinden ve daha bir çok konudan yemek masasında bahsedilir, o masaya yatırılır, otopsi edilirdi.. Bu toplantılar ailemizin bir dökümü, bilançosu idi aslında.. Oradaki verilere göre aksiyon planı hazırlanırdı kanımca.. ee bir mühendisin oğlu olmak hiçte kolay değil.. paylaşmak; huzursuzluk verici bir ciddiyette de olsa, gerekli idi.. birlikte olmak, bütün olmaya çalışmak motive ediciydi.. Sinerji ise çok az zaman yakalanabildi..

Antkaya's street ; Antakya, 2006 © TOA

>>>>Bugün yeni taşındığım evime bişeyler yapmak için öğle vakti evime gittim.. Evde annem ve antakya?dan bir arkadaşı, misafirimiz, vardı.. kapıyı bu saatte açıpta, evde bir haraket, bir ses duymak ne kadar da garibime gitti.. Ve sonrasında neden oldu bilmem; o Antakyalı, o çok sevdiğim Saadet Ablam bana: "Gittikçe Akif'e daha çok benziyorsun. Ses tonun, tavırların...... " gibisinden birşeyler dedi.. Benzemek, hem de; O benim küçükken hiç beğenmediğim Babama... düşünsenize!.. Biran kendimi evli ve çocuklu bir baba gibi düşledim.. Daha o kadar da çocuk sahibi olmak istemesem de; evimde, paylaştığım, hayatımda olanları aktardığım, biçimine ve şekline düşünsel olarak etki ettiğim insanlar olduğunu düşledim.. Bugün ömrümde belki de ilk defa ben; Evlenmek istedim...

Saadet teyzem ve Antakyalı çocuklar ; Antakya ,2006 © TOA