Akide Şekeri; Van DT Oyunu; 2007
Akide Şekeri; Van DT Oyunu; Gaziantep Onat kutlar sahnesi, 2007
Akide Şekeri; Van DT Oyunu; 2007
Akide Şekeri; Van DT Oyunu; Gaziantep Onat kutlar sahnesi, 2007
>>>>Penceremde ki damlalar birbirine paralel bir eğimle yavaş yavaş çerçevesinin sonuna doğru varırken ve yol aldığımız hıza tam ters bir süratle aşağı doğru kayarken; aceleye hiç gerek yok.... Kaptanımıza sesleniyorum, duruyoruz yol ortası.. İnip koşuyorum çayırların içinde.. Yeşile bulanmış çamura rağmen.. Koşuyorum.. korkmuyorum ıslanmaktan.. Her bir adımım uzanıyor uzaklara.. Çamura bulanmış ayakkabım.. Yükümü kaldıramıyor artık; ağırlaşıyor.. artık yorgun bacaklarım.. Şu kara taşı da atlarsam -Diğerleri de gelecek sonra biliyorum ama-....... atlayabilirim.. Tam üzerinden atlarken tabanına bulanmış kalın çamur tabakasının üzerinde kayıyorum.. Ayağımı kaydırıyor altındakiler.. Ve yuvarlanarak kayanın ardındaki su birikintisine gömülüyorum tüm bedenimle.. istemediğim kadar soğuk ve kirli.. Kir; tepeden tırnağa bulanmış üzerime.. Ümidimi boğarcasına.. son bir çırpınış ile kaldırıyorum zemheri başımı.. Islanmış ve nefes nefese bir ben.. Saçlarım ve gözlerimden yağmurun temizlediği çamurlar süzülürken.. Nefes nefese kızgın bir boğa gibi saçarken pusları etrafıma.. burnumda yeşilin kokusu.. huysuzun biri miyim neyim ki ben.. yavaşça kalkmalı aceleye hiç gerek yok.. Geç olsun ama.........Kardan suya yaşamdan bi parça Ayder Yaylasi; Rize, 2007 © TOA
>>>>Birden sarışın bir kadın beliriyor önümde.. tel tel saçları yüzüne yapışmış.. Elbiseleri sırılsıklam.. Süzgün ve süzülmekte.. geniş alınlı, beyaz tenli, koyu kaşlı, incecik parmakları titrek.. minicik dudakları ürkmüş; söylemeye söylemeye.. bakıyor yüzüme, uzatıyor elini.. Sözcükleri tane tane ve keskin: “haydi gidelim”.. Aklınca çekip çıkaracak oradan beni ya!.. Götürecek; hem de bilmediğim uzaklar a.. Ama yine de o kadar masum ki bakışları..... Tek başıma da kalkabilirim.. Evet kalkabilirim aslında.. Ama biliyorum o an istemediğim tek şey bu.... Uzanıyorum yavaş yavaş.. Eli elime dokununca soluk buluyor nefesim.. onun saçını okşayan bir bulut süzülüyor göklerden.. hareler dolaşıyor tepemizde.. Eli sıcacık.. Sanki hiç ıslanmamış.. Okuduğum bir cümle vardı ya!.... “Bakmak hiç bir şeye mal olmaz, oysa dokunmak hem bir seçimi hem bir bedeli içerir”.... kaçıp kurtulmak isteyen bir sen misin sanıyorsun.. haydi artık karar ver.. Kaçıyor musun? geliyor musun?!.. Dokunmak, paylaşmak ve sorumluluk alabilmek.. Ve karar verebilmek içinden geldiğince...... Yürüyoruz el ele birlikte.. Yavaş yavaş gidiyoruz.. aman be boşver beklesinler.. Sakin adımlarla varacağız ulaşım aracına.. Ulaşmaya çalıştığımız amaca...... Geç olsun ama......Tepenin birinden Uzungöl ; Trabzon, 2007 © TOA
>>>>Sesleniyor uzaklardan bir muavin, silkiniyorum birden: “Antep te inecekler acele edelim lütfen eksik bir şeyiniz kalmasın araçta...”Sümela Manastiri Trabzanları; Trabzon, 2007 © TOA
>>>>Siren kayalıkları ve uğursuz uğultuları.. Büyük bir klavsen in bambudan bacaları.. Kayalıkların keskinliğini kaybettiği platformların üzerinde, Deniz in kızları.. Öyleymiş derler.. Kayalıkların düzlüğüne uzanarak, serilerek.. El sallar gelip geçenlere güneşi kucaklayarak.. Sıçrayarak yerinden fırlayan bir martı.. karın tokluğuna, hayata koşarak.. Gözlerim dalmış her bir dalgaya.. Dalgalar; köpürttüğümüz maviliklerin en derinlerinden.. Her bir dalga dibinden söküp çıkardığı yosunlara gebe.. Yelkenlerimizi dolduran, ciğerlerimizde söylemeye çekindiğimiz uğursuz sözcüklerin yedek soluğu.. Yola koyulmuşuz.. Kalabalıklar içinde bir başına.. bir ben.. tutku ile.. Denizin tam ortasında susuzluğum, tutkular, sonsuzluğun içinde bir damla.. Bu sabah gün ışırken mavi melekleri yanımıza yoldaş ettik bir kere daha.. Çarşafları buruşturup sermişler denize.. Işıl ışıl.. Geri dönemeyiz ya!.. Kirli sakallı kaptanımız ve uğursuz bir hikaye.. Söylenceler doluyor kulaklarımıza.. Bütün inancım yüreğimde; dinliyorum.. Eski kaptanlara özenen bedenim.. Phokaia da çizgili, siyah beyaz T-shirt üm.. Bandanam mı?.... Alabildiğine çalkantılı, fırtınalı denizin ortasında, ışıltısının tutkusuna kapılmışım bende; denizin kızının.. Dümeni kırıyorum bile bile.. Tutku ile kavuşacağım son kayalıklara...Siren kayalıkları; İzmir, 2007 © TOA
Aldatış; Gaziantep, 2007 © TOA
Hayalci Fotoğrafçı ; Urfa, 2007 © TOA
Umut ; Urfa, 2007 © TOA
Balıklı Göl-1 ; Urfa, 2007 © TOA
Evvel zaman ; Urfa, 2007 © TOA
Nemrut un koltuğundan; Urfa, 2007 © TOA
Free HUGS ; Juan Mann ;2006 ©You Tube
>>>>Mesela; Ne kadar mutlu olduğumu anlatabilir miyim?... Tarif edebilir miyim mutluluğumu?.. Sanırım; yalnızca sonuçlarını paylaşabilirim... Mutluluğumu; sesimin tonu ve gülüşlerimde paylaşabilirim sevdiklerimle.. Tıpkı geçen günlerde yaşadığım gibi..... Gözlerinin bebeğinde buram buram fesleğen kokan, beyazlar içindeki o periye sımsıkı sarılarak, kulağına kim bilir neler fısıldamayı isterken bile... Mutluluğumu aktarabilir miyim?.. Görmesini beklerken heyecanımı.. Ne kadar mutlu olduğumu nasıl anlatabilirim ona; ince tülden bir duvarın arkasına gizlenmiş ise.. Hele bir de ürküyorsa.. Mükemmel bir gerçeklikte ise hissedilenler ve o an anlatabilmek için yalnızca aktarmak gerekiyorsa... Ne kadar mutlu olduğumu...... Sebep ve sonuçlar aynı mekanda ve var olan yalnızca o AN ise... Ne kadar mutlu olduğumu nasıl paylaşabilirim.. Sözcüklerim benden uzakta öksüz ve tükenmiş ise.....Balıklı Göl; Urfa, 2007 © TOA
>>>>Hala hatırlıyorum da lise yıllarımda okulların tatil oluşunu ne büyük heyecanla beklerdim.. Sınavlar bitince; nasıl bittiği veya o sınavların ne kadar önemli olduğunu unutur, hemen yaz hazırlıklarına başlardım.. “Ahh! bir tatil gelsin neler yapacağım...” konulu uzun konuşmalar geçerdi ya hep bir ağızdan.. Aslında tatil plansız ve programsız olmalıydı.. Üniversite de bu karar a vardık arkadaşlarla.. Düşünmek ya da planlamak tatilin doğasına aykırı idi.. Kimseler bilmezdi sanki bizden başka... Heyecan katmak isterdik ya tatillerimize.. Paranın bile ne önemi vardı canım.. Yeterince istiyorduk nasıl olsa.. Otostoplar çekilir, çadırlarda kalınır ya da çok uzak akrabalara çat kapı yapılabilirdi.. Planlı organizasyonlarda vardı tabii.. Organizatör arkadaşlar sağ olsun; çok sıkıcı, ortak hareket edilemeyen işler türettiler.. Grup halinde yurt ahalisi otobüslere doluştuğumuz günler daha dün gibi... Öğrenci işi tatil plansız olacak arkadaş.... Pat! diye bir istek belirecek kafanda... Ve yapacaksın...... Tatillerin belki de en önemli boyutu gidebilmek ve dönebilmek... Öğrenciyken takıldığımız en önemli boyutu mu desem acaba.. Demiryolları ise en favori ulaşım araçlarımızdandı elbette.. Garipler diyarı trenler; ne kederleri taşır rayları çınlatarak belki siz bilmezsiniz..... Tren çalışanlarından en filozofları ise kondüktörlerdir.. O ulvi insanların öğrencilere çok büyük sempatisi vardı nedense.. Ya da bize hep öyleleri denk geldi.. Çok ağabeyliklerini gördüm, inkar etmiyorum.. Gençliğimize üstad fikirlerle yön veren, o, yollarda çalışanlar.... O zamanlar tatile gidebilmek için, içinde bir enerji ve heyecan varsa yeterde artardı... Şu halime bak; genç değilim, yaşlanmışımda küçülmüşüm sanki.. heh!..Keciye Inat; Islahiye, 2007 © TOA
>>>>Sonra okul bitti.. Vatani görev için yolculuk başladı... Biraz rahatsızdı ilk başlarda.. Bir daha göremeyeceğin yerlere, seni bedavaya götürüp orada yatacak ve yemek veriyorlardı.. Üstelik saatlerini pek beğenmesekte, spor bile yapıyorduk.. Kısacık kampı da tamamladıktan sonra iş hayatına başladım..Kalıyorum Ben.. ; Islahiye, 2007 © TOA
>>>>Yıllar önceydi.. Yine bir tatil ihtiyacı hasıl olmuş olsa gerek bünyemde.. İş hayatının tüm yoğunluğu omuzlarımda, tatil hevesi aklımın her bir köşesindeyken, izin bile almadan gidivermiştim Marmaris e.. Boğucu sıcak ve sorumluluklar.. Arkamda bıraktığım işlerimin kafamı huzursuz eden hayallerinden sıyrılıp birden ayılıverdim.. Özgürdüm.. Ayıkladım hayatımın streslerini üstümdeki toprak rengi yırtık pırtık ceketimin tüm ceplerinden.. Daha sonra mı?.. Eğlenmiş, zamanı hızlı ve mutlu bir şekilde tüketmişim.....Fıstık Ağacı ; GaziAntep, 2007 © TOA
>>>>Maalesef artık öğrenci değiliz.. Yaşamın ta en göbeğinde; ne ekmek elden ne su gölden... Gayelerimiz ve hedeflerimiz var.. Mesela bir ev, bir araba, bir de üstüne güzel bir eş -çok mu sıradan-..... Ve tüm bunların inanılmaz pahallı tamamlayıcı aksesuarları.. Artık olgun insanlarız ya! sorumluluklarımız daha da arttı.. Çok çalışmalıyız çoook... Dinlenmek bile ödevlerimizden birisi haline geliverdi.. Bir an önce tatillerimizi bitirip te iş yerimize dönmeliyiz.. Dinlenebilmek için çalışıyorduk desem; kelime anlamı ile ne kadar absürd olacak değil mi?!.. Ölmek için yaşamak gibi... güzel bir betimleme oldu bence... Neysem..Dar alanda gökyüzü izlenimleri ; GaziAntep, 2007 © TOA
73-4 ; GaziAntep, 2007 © TOA
Beklemek ; GaziAntep, 2007 © TOA
>>>>Kristaldendir bazı insanlar.. Gümüş gövdelerini bize sakin sığ sularında göstererek hayatın güzelliklerini bizimle paylaşırlar.. Uzanıp dokunmak isterken ürkerek kaçışırlar.. Sahip olmak isteği sarar tüm bedenimizi.. Ne kadar kudretli olduğumuzu içimizdeki çılgın a ispatlayama sakta.. Sahip olabiliriz en azından bir süreliğine.. Avuçlarımızın içinde o anlık.. Olunmaz, bilinemez tavırlarla bile kırılıp çizilebilirlerken.. Saçaklarından süzülen damlaların arasından, kapatıldığı o evin içinden çıkarken bile, bilebilir miyiz ki titreyip solabilir.. Gözlerinin pınarlarından süzülen yudum yudum duygular.. Paylaşılan kederler.. Kırılganlıklar.... Kırılacağını, kendinden uzaklaştığını hissettiğimizde, eski ışıltısını bulması için özgür bıraktığımız o anlar.. Uzaklaşıyor ve gidiyorlar işte.. Geç mi kaldık acaba diyoruz arkamıza merakla dönüp dönüp bakarak.. Geçmişinden ders alamamış biriyiz belki.. Gereksiz şişkin torbalar hep var.. Sahil boyunca yürürken çıplak ayaklarımızı ıslatan dalgalara kapılıp; o günlerime, hayalimde ki çocukluğuma yolculuk yaparken bile hala aklımda gereklilikler ve “Acaba”lar..Eğer-ci Dede ; GaziAntep, 2007 © TOA
>>>>Kristaldir ruhları bazı insanların.. Yaklaşamayız artık... Kristaldir evet.. Yılların inceden inceye, dokunulmamış o ruhun derinliklerini şekillendirdiği.. Sadece oralarda bir yerde olduğunu bilerek, uzaklardan buğulu gözlerle görebildiğimiz ve özlediğimiz.....Almanpınarı korucusu ; GaziAntep, 2007 © TOA
Birecikte Uçurt-mam; GaziAntep, 2007 © TOA
Birecik Barajında bir fotografci; GaziAntep, 2007 © TOA
Sinema Sokagi; GaziAntep, 2007 © TOA
>>>>Kavşağın ortasında; Hüzünleri öğüten bir değirmen misali.. Tütüyor, geçip gidenlere inat tek başına.. Salınarak yükseliyor göğe dalgalı saçlarıyla.. Her bir geçen tutku dolu yolcunun peşi sıra kıvrılıyor.. Sallanıyor sendeleyerek kıvrak bedeni.. İncecik kolları ürkmüş, belli.. Bırakılıp kalmış yol ortası, ateşi söndü sönecek.. Yuvarlanıp atıyor kendini tekerleklerin altına.. Yoksa çiğnenip yok olmak mı istediği!.. yok olmak yada gitmek.. Tütsülenen hayatları tüketen.. Arzu ile hep istenilen.. Dudaktan dudağa sımsıkı dolaşan.. Renkli ve kısacık ömürlü kelebek kanatlarıyla içimizi kaplayan.. Yokluğuna deli divane olduğumuz o dumanı tutabilir miyiz ellerimizle?.. Kucaklayıp göğsümüzde, yokluğunu unutturabilir miyiz kendimize?.... Arkamdan çalan kornaların peşi sıra asılıyorum pedalıma.. Sürüyorum hayatımı, bir kavşağın ortasında yapayalnız, kararsız, dumanı tüten her bir şey e.Karanlık Oda Çekim denemesi; GaziAntep, 2007 © TOA
Tek ; GaziAntep, 2007 © TOA
GAFSAD ; GaziAntep, 2007 © TOA
Golden Horn's Mermaid ; Istanbul, 2005 © TOA
>>>>Yerinde duramaz bir şekilde heyecanını gizleyemezken o kız, ayrılma vakti geliverdi herhalde.. Hepsiyle teker teker vedalaşırken; birine yakınlığı dikkatimi çekti.. Farklıydı ona karşı tavrı.. karşılıksız.. Arkasını dönüp bana doğru uzaklaşırken arkadaşlarından, bakışlarımı kaçırmak istedimse de, neşesinin kayboluşunu ve yüzünün asılmasını görmüştüm.. Daha da uzaklaşıp yaklaştıkça bana, gözlerindeki buğulanma daha da belirgin oldu... Köşeyi dönüp caddeyi sonlandırıncaya kadar ağlayacaktı belki.. Liseli bir kızda ki bu ifade bende neden bu etkiyi bıraktı!.. Hissettiklerim karmaşık duygulardı.. Hatırladım; çok sevdiğim ama açılamadığım o kızı.. Anlaşılamamak.. Sevdiğine sevgini aktaramamak.. Çözümsüzlük.. Yakınında ama sana uzak o sevgiliye duyulan özlemi hatırladım..Yesemek Gezisi-1 ; GaziAntep, 2006 © TOA
>>>>Sardunya’lar bir hapishane çiçeğidir derler.. Benim de öğrenciyken evimde küçücük bir sardunyam vardı.. Okulumun hiç bitmeyeceğini düşünür, her başarısız notumdan sonra bezginleşir içime kapanırdım.. İlgisizliğime rağmen, o en umutsuz günlerimde bile Sardunya’m solmadı, beni bırakıp gitmedi.. Direnirdi benim tek umudummuş gibi.. Sardunya’m; tüm zor şartlara rağmen en hassas güzellikleri içinde barındırıyor, ama özünü hiç kaybetmiyor gibi gelirdi bana.. Belki öyle etkileyici kokmaz ve can alıcı değildi güzelliği... Diğerleri gibi büyük vaatlerle de girmemişti hayatıma.. Ama azıcık bir su koyardım, hemen açardı çiçeklerini.. Evet! Sardunya bir hapishane çiçeğidir derler.. Güçlü ama gösterişsiz.. Sahibinin demir parmaklıklı penceresinin kenarında duran sade bir çiçek.. Hayatın soluşuna inat, özlemle dışarı baktığımız o pencerelerin kıyısında köşesinde bir kırmızı renktir bazen de.. Sen bakarken pencerenden, düşlerin içinde bocalarken belki de, belli etmez hüzünlerini, soldurmaz çiçeklerini, sen üzülmeyesin diye.. Hatırlıyorum; azıcık bir su koyardım sadece.. Sardunya'lar o kadar çok ki etrafımızda.. Hatta bazen hiç bilemeyeceğimiz kadar yakınımızda... Sardunyalar; az ama içten bir ilgiyle, bulunmaz güzellikler katabiliyorlar insanın hayatına....Beyoglu; İstanbul, 2006 © TOA
>>>>İçimde çılgın, aşkın ve deli dolu bir arzu olsa da... İşimde sıkı kurallarım vardır.. aynı zamanda ciddiyet olmazsa olmazlarımdandır. Bunu fakedince ustabaşı; Konu döndü dolaştı geliverdi; kurallar ve kanunlara... "Öyle demeyin ama!" ile başlayan bir hikaye, anlatılıverdi...Kavaklı parkı-1; GaziAntep, 2006 © TOA
>>>>Yıllar öncesi, yeni bir Televizyon almış bizim usta başı.. Markasını bilmesek te olur.. Daha kullandıklarının ilk günleri.. Eş i evde tek başına tek çocuğu ile oturuken.. Yan odada ki TV den kıvılcımlar çıkmaya başlamış... Elinde kova kova sularla yanan yerleri söndürmeye çalışırken, tüle sıçrayan alevlerle baş edememiş kadıncağız.. Çocuğunu da yanına alarak kendini zor atmış dışarı.. Ev yanmış, tutuşmuş birden.. Aile alevlere bakakalmış...... Ustabaşısın mağduriyetini gören Fabrikanın Teknik müdür' ü dava açmasını salık vermiş.. Bizimkisi ilk başlarda pek yanaşmamış.. Ev sahibi de evi onarması için bastırınca; ısrarlara dayanamayıp, pek inanmasa da, davayı açıvermiş.. Bir ay sonra ev e bilirkişiler ancak gelmiş.. İtfaiye ve polis raporları; Yangının TV den kaynaklandığı yönünde imiş.. Dava ya TV firmasından on küsur avukat katılıyormuş.. Bilirkişinin ilk raporlarına itiraz etmişler.. Dava yeniden incelenmek üzere beklemeye geçmiş... Bu arada bizim usta başının Avukat ve mahkeme masrafları 7 milyarı bulmuş.. Yanan, kiracısı olduğu dairenin Ev sahibi de bastırıp; evi yaptırtmış.. Üç milyar ile evi eski haline getirdikten tam 2 yıl sonra diğer bilirkişi grubu gelmiş... Ev tabii ki onarılmış, yepyeni.. Farklı bir şey keşfedememişler... Ancak; Evin elektrik sistemine bakınca elektrik mühendisi; “Tesisat şartname ye uygun yapılmamış” diye yazıvermiş.. Firma suçsuz bulunmuş.. 700 YTL ye aldığı TV; bütün eşyalarının yanmasına ve 10 000 YTL borca mal olmuş.....!...... “Ee! Elektrik tesisatına onay veren kişi/kurumlara dava açsaydınız” dememle birlikte bizim Ömer bey koluma hafiften bir dokundu.. Beklemediğim bir tebessümle yanıtladı usta başı beni.. “Canımıza bir şey gelmedi ya ben ona şükrediyorum” dedi.. Tevekkül bir gülümsenin ardında yatan o acı anlam.. Adaletin yerini bulacak olduğuna dair kaybolmuş inançlar.. Hayatta kalabilmek mülkün temeli...Kavaklı parkı-2; GaziAntep, 2006 © TOA
Yesemek; GaziAntep, 2006 © TOA
G. ANtep Zoo-1 ; Gaziantep , 2006 © TOA
G. ANtep Zoo-2 ; Gaziantep , 2006 © TOA
G. ANtep Zoo-3 ; Gaziantep , 2006 © TOA
G. ANtep Zoo-4 ; Gaziantep , 2006 © TOA
Yesemek 50 küsur torunlu Dede; G.Antep, 2006 © TOA
Ermeni Kilisesi ; Istanbul, 2006 © TOA
Antep Yesemek Heykel Atölyesi; G.Antep, 2006 © TOA
Yesemek Torun ; G.Antep, 2006 © TOA
Yesemek Torun 2; G. Antep, 2006 © TOA
Munzır Yaylası-4 ; Hatay, 2006 © TOA
İçmeler ;Marmaris, 2006 © TOA