Pazartesi, Mayıs 29, 2006

Suskunlar

>>>>Belediye otobüsünü sevenlerden biriydi... Halbuki otobüste gecen her gunu diger günlerden farksizdi...insanlar pencerelerden yansiyan carpik kenti gozluyordu... aklinda; gecen gun okudugu Simurg hakkinda ki yazi vardi.. insanlar bakışlarını birbirinden kacirarak inceden inceye birbirlerini süzüyorlardı.. Bugünkü yolculardan birbirini taniyan pek yoktu ki herkes sessiz ve suskundu.. ama içten içe bir düşünce ve sorgulama seziliyordu.. sanki birbirinden habersiz ve ortak dusleri paylasan, hisseden bu insanlar biliyorlardi herseyi?....

Sultanahmet-1 ; Istanbul, 2006 © TOA

>>>>Liseliler bindi sonra.. sessizlik bozuldu.. Dusunceler yere ayak bastı.. ilgi daha maddeci daha somuttu şimdi..o daldığı yerden devam etti.. Modül Aşık mısın! hali ydi bir kere.. Suskunlugunun sebebi ise derinlerdeki arayişti..insanlara bakmaya devam etti.. insanlarin gozunun ta icine bakmak neden rahatsizlik verir.. Karsindakinin gozunun içine içine bakmak.. belki gozler, dusuncelerimizin hep acik kalan saydam pencereleri... korkulansa bilinmek.. gizlerimiz ve biz..."ya bilirlerse ne derler sonra..." sert bi frenle butun yolcular derin hayallerinden silkelendi..Ardindansa Liselilerin otobusu terkedisi.. Ortam suskunlara, dusunmek icin yeniden kurulmustu.. ozellikle bakışlarını karsisindaki bayana uzatti...once masumdu bu bakışlar.. sonra o gozlerde nefreti ve siddeti gordu.. korkusuzdu bayan.. oylece kalakaldılar.. bir muhasebeci olmaliydi.. saclari daginik ve dusunceleri fazlaca reeldi.. ustelik uzun zamanlar stres yaşamış, sonra ise rahata ulaşmış bir havasi vardı.. hafif toplu oluşu.. kurallara aşırı bağliliği.. aslinda belki de tum bunlara hayır diyebilecek onu cekip surukleyecek bir erkege olan ihtiyaci.....kimbilir? Sert ve Maço bir erkek.. onu sarmalayacak, kanatlari altına alacak ve tum bu sistemler çatırdarken onunla bu zevki payalaşacak; Guce tutsak, tutkulu kadin..hakkinda istedigini dusunebilirdi bilip bilmeden, kim karisabilirdi ki?..... "Ne kadar da farklıyız seninle" diye dusundu... Kız da onun bu bakisinin ne amaçlı oldugunu inceden inceye sezmişti..Bir daha asla goremeyecegi bu safi cocuğa fazlaca tepki verdiginin herhalde farkına varmıştı.. dikkati dağıldı.. bakışlar birbirinden saptı..bakışlarını kaçıran kaybeder oyununun galibi gene oydu...inme vakti de gelmişti.. son bir kez daha Muhasebeci bayana bakti.. Gulduler.. başını bir derviş edasıyla one egdi.. selamlaştılar.. Sessizlik bozulmamıştı.. hersey yerli yerindeydi.. kurallar dan sapilmamis ama iletişim kurulmustu...

Sultanahmet-2 ; Istanbul, 2006 © TOA

>>>>Is yerine vardığında; bölmelere ayrilmiş masalarinin içindeki küçücük çalışma dunyasına oturuverdi.. Bilgisayarını açtı...hergun mesainin bittigi, bugun için calismasinin yeterli oldugu, Bilgisayardaki yoneticisi tarafindan soylenirdi.. herkesin bir e-mail adresi ve emirlerin tabi oldugu iş grupları vardı.. kim terfi almış, kim işten çıkartılmış; herşey portaller uzerinden biliniyordu...
>>>>Sistem otomatikleşmişti.....Sistem!......Para bankaya yatıyor..faturalar, kredi borçları otomatik olarak hersey hesaptan kesiliyor, geriye hic birsey kalmiyordu..Boylece "Ne kadar az kazaniyoruz" diyenlerin sayisi her gecen gun artiyordu...Işsizik korkusu ise uretim icin gerekli olan motivasyonu sagliyordu..Hersey ne kadar harika dizayn edilmişti.."yasamlarimiz dizayn edilmisti"..Ev'e bir şey mi alınacak; alisveris sitesi var...birine bişey mi danisılacak; bir forum bul, ögren!...otobusten mi ineceksin?..durakları belli, dugmeye bas-in....binmek istersen de geliş saatleri belli..ihtiyaclari belirleyen yeni makinalar da vardi..Sablonlar halinde hazırlanmış formlar dolduruluyor sonra "çözümle" dediginizde ise sizin için nelerin uygun olabilecegi soyleniyordu...Herkesin bir kodu, yasamsal bir database i vardi..Toplum, yarattığı ürünün kalite standartlarini surekli takip ediyor toplam kalite en ust duzeye çıkartilmaya calisiliyordu..Urun kalitesi: insan kalitesi......Bir sorgu motoru piskolojik durumunuzla ilgili soruları yanıtlıyor, ne yaparsaniz nasil mutlu olabileceginiz hakkındaki bilgileri size sunuyordu..
"Roma, Viyana, Londra seceneklerinden birine tatile gitmelisiniz. Orada fotografta cekmek isteyebilirsiniz..en son cikan ...... marka digital fotograf makinasına ne dersiniz?..Ustelik sirketiniz calısanlarina uygun kredilerle.." calistiginiz sirketler size is yerinizde daha verimli calismanizi saglayacak paket tatiller yada teknik gezilerde sunuyordu....
"hem bu ucuz tatil daha az kredi ye mal olacak, hem bu arada baska yerleri gorme sansiniz olacak"
Kazanciniz cok cok onceden bu sekilde ipotekleniyordu......Insanlar daha pratik olabilmek ve daha seri yasayabilmek için iletişim tekniklerini arttirmişlardi.. borsada ki işaret dilleri ve zihin algılayıcı bir telepati teknigi geliştirilmişti...işe alımlarda ve yakın temas iletisimlerde bu teknik cokca yaygınlaşmıstı..artik daha az konusuluyor hersey işaretler ve uygun kucük mimiklerle hallediliyordu. Dil kurumlari bile tum insanlara isaret dilini ucretsiz olarak ogretmeye baslamisti.......insanlar aile kurmaya pek yanaşmıyordu..kadinlarin cocuk isteklerine ise tasiyici annelerle yeni bir cozum getirilmisti.. genetik rahatsizliklar ve dogum acisida ortadan kaldirilmisti boylece....zahmetsiz ve izdirapsiz bir yasam insanlara sunulmustu..insanlar yabancilasmis, uzaklasmisti.. Gercekte hic bir birliktelik, sosyal hic bir yasam belirtisi yoktu bu kentte..

Sultanahmet-3 ; Istanbul, 2006 © TOA

>>>>Artik sistemin icinde ureten ve tuketimi planlanmış bir dislinin parcasi olmustu insan..ne çıkabilirdi ne girmeden edebilirdi..Kararları kendi verip, her yönü istedigi için, kendi kendine çizdiği istikamet doğrultusunda kararlaştırdığını söylese bile; ozgur muydu?.. Gucu kadar mı ozgurdu insan?.. yoksa guclu olabilmek icin mi tutsak?.. bilemiyordu..

Waiting on the sidewalk ; Eskisehir, 1998 © TOA

>>>>Eve donus yolu bildik duraklar ve saatlerde tam planlandıgı gibi başlamısti.... Ev'e gitmek icin otobusteydi.. Gene bakiniyor, kendi icine dalmis bir sekilde muzik dinliyordu... onu gordu... solgun bir dusunce bulutunun yerine bir guzellik, sislerin dagildigi o gundeki aydinlik kapladi gozlerini...haraketsizdi, karanlıkta goz kamastiran fener isigina takilmis bir ceylan gibi...

>>>>?Saf, duru, beyaz tenli, ince, uzun boylu.. gozleri durulmus yaslarla, duygular kirpiklerine takilmis sallanmakta.. incecik parmaklari cantasinda bir sey arar... percem percem olmuş kirpiklerse kaşlarini tırpanlar... saclari ise yuzunun yarısını adeta saklamış.. işte otobuste durdu.. içeri dolusan ruzgar ilk ona dokundu... kıskandım.. saclari ise ruzgarla pesi sıra flört etmekte.. ruzgar çılgın, ihtirasli... ruzgar olmak; onu yaşamak, onunla gezmek, onun saclarina dokunmak... incecik, küçük memesinde gumusten bir kupe olmak kulagında.... Salınmak her bir adim atisinda yurek cirpintisi ile.. gulusler kanat takip konacaksa yanagina, öpülecekse bir muhabbet kusu edasıyla.. tek istegi vardi o an bu suskunlar gemisinde, sirus a dogru yol alirken: onunla konusmak.... konusmak?...

>>>>Gozlerini kim kaçıracak oyunu için yerini aldi... Birbirinin farkina vardi o an ikili... sanki o gozler ilk kez yansıdı birbirine.. kendini gordu bir başkasının masmavi nazarında....Duruldu dalgalar, kesildi martilarin çığlıkları.. martilarin yoklugunu firsat bilen balıklarsa gumüş govdeleri gostererek taklalar atti gunesin battigi o sahil kasabasinda... Bir kısmı kırık tahtalarla kaplı delik desik ahsap iskelenin bir ucunda, bir guvercin kuyrugunu havuza nasıl sokarsa, iskeleden ayaklarini suya işte oyle daldiranlar, bakakaldilar....hayranlık... gumuş govdeli baligin parlamasini gorenler kosustular kasabaya..gunesin batısını izledi ciftler..o ilk anlarını hatırladı yanlarindaki mutlu ve cocuklu aileler....Sahte kent bir darbe daha aldı..Kentten birileri o sahil kasabasindaki yaşamı bir kez daha anladi...sevilmek; anlaşilmak...

Livin Somewhere ; Istanbul, 2005 © TOA

>>>>Otobuste ordaydilar.. istiyorlardi....istiyordu: konusmak ve ona dokunmak... çiğerlerine hapsolmus bir soluk ve catlak dudaklari, ne duruyordu hala.. yanına dogru yurudu urkerek... Egildi mis kokan saclarin en yakınına.. tek istegi buydu; konusmak.. susuzluktan kenetlenmiş dudaklar zorlukla ayrildi birbirinden... otobusun bildik yolcu ahalisi saskinlikla izledi.. "gidelim" diyebildi...Gide-bilmek... tatli bir tebessum yanıtladı genc asigi...Sessizligi bozan son bir ses yukseldi Suskunlar otobusunun icinden; "Durdurun otobusu, inecek var.."

Sultanahmet-4 ; Istanbul, 2006 © TOA

Salı, Mayıs 23, 2006

Simurg

>>>>Kadıköy de güneşli guzel bir gun gecirmistim arkadaslarimla.. eve donus seruvenine yelken acmis agir aksak yuruyordum....bahariyenin arka dar yollarinda yokus asagi inerken her ne kadar denizi goremesenizde, martilarin sesleri ve denizin iyot kokusu yavas yavas hissedilmeye başlaniyor.. o ilk araliktan, gun batiminda, denizi gordugunuz o isilitili resimi dusunerek, heyecanla iniyordum işte!..

Eminonu's Doves-1 Istanbul,2006 ©TOA

>>>>Bomboş caddede, Bembeyaz kanatlari ile devasa bir marti belirdi..Nedense kucukken seyrettigim ucan kaz cizgi dizisi aklima geliverdi.. Ustune binip diyar diyar dolanirdi bir kucuk cocuk.. Dev kus, dogruyu ogrenmeye hevesi olan cocuga; bilgeligi ile yol gosteriyordu.. cocugun içindeki guzellikleri disa vuran o dev kuşu hatırladim nedense.. o daracik cadde de ilerlerken ilk martilar karsiladi beni denize dogru ... o dev ve bembayaz kanatlar acildi sonuna kadar.. Adeta biri eli ile yerleştirir gibi konuverdi; kırmızı, carpik solgun kremitlerin ustune.. cok sakin, yavas yavas sergilenen bu haraketi, dev bir cusse de gormek ne buyuk bir zevk... Marti Jonathan; ozgur ve bohem yasantin ile ne kadar guzel bir ornektin sen... Bakışmalarin ardindan , yoluma devam ettim.. Hayatlarimiz ve gailelerimiz ile kendimizi sorgulamistik.... sonlanan bakismalar.... Gunler once bir guvercin resimi gormustum ya!.. Algida secicilik bu olsa gerek.. Kuslara ve onun ifade ettigi ozgurluge sessizce dokunmak istiyordum...

Marti Jonathan, Istanbul,2002 ©TOA

>>>>Besiktas iskelesinde vapuruma biniyorum.. her zaman ki yerimdeyim.. Alt arka yan balkonda ayaklarimi trabzanlara dayadim.. Seyre daldim.. bildik yerler gibi gelse de her gecisimde farkli bir detaya takiliyorum.. Bazen oturdugum yerden martilara simit atan cocuklara bakiyorum.. Cocuklari ve onlarin bu neşelerine gipta eden ebeveynleri izliyorum.. Cocuklarda bir aldirmazlik ve dogallik var.. Kanatsiz melekler cocuklar ve dostlari kuslar... Cocuklar ve kuslar; safligin uzerine orttugumuz guzelligi ifade ediyor cogu zaman... Bizse onlarin yanında yıpranmisizzdir... dogru bildiklerimize ve inandiklarimiza sirt cevirmis, belki de tavizler vermisizdir.. bir cocugun ruhuna sahip olmak icin, onun soyleyişlerine degil, bakisina ihtiyacmiz vardir belki de.. ama bize yakişmaz ki tum bunlar... olgunlasmış denilen buyuklerizdir artik... olgunlasmak: çocuklugun öldugunü anlar gibi.. bunu hatirlayarak, huzunle gecmise usul usul uzaniriz... hani kimseler gormeden, etrafi kolacan ederek, utana sikila uzaniriz... benzerimizin, cocugumuzun, gercekten nese dolu içten kahkalarinin ardindan, her ne kadar kabul etmek istemesek te, kendimizi ve geçmişimizi görup ona uzaniriz... Cocugumuza, onun sendeleyerek gayretli kosuslarinda "yapabilirsin" deriz... gayretliyizdir belki onun kadar... icimizde, kendimizin cesaret edemedigi, bilinmeze yapilan ozgur kosusturmacalara ozlem vardir... kesfetmeye ogrenmeye ozlem... Her bir adim atisinda, kayıp cocuklugumuzu gecirdigimiz o bildik gecmise yureklerimiz kanat cirpar...

Eminonu's Doves-2, Istanbul,2006 ©TOA

>>>>Ama bazen kabullenemeyiz...onun kanatlarini acip ucacagi gunun hic gelmeyecegine kendimizi inandirip, hep bu geçmişimizden gunumuze, bize benzer bu canlandirmayi sunan cocugumuza sikica baglaniriz.... inancimiz; o bize emanettir ilelebet... ihtiyaci vardir daha.. ihtiyaci olgun insanlara.. ihtiyaclar karsilikli degil mi?..

Eminonu's Doves-3, Istanbul,2006 ©TOA

>>>>Cocuklugmuza uzanan yolun altin anahtari ve cocuklarimiz... bir kus kadar masum ve ozgurdur çocuk... ucacaktir... sendeleyecek ve dusecektir belki de... ama onemli olan o ustunu silkeleyerek kalkışlarından sonra ki gulumsemeler ve istedigini yaptigini hissetmesidir..Ucan kazı kucukken seyrederken biliyordum... bende ucabilirdim.... o yuzden belki de bu kadar ozgurlugume duskunlugum...

Child with Eminonu's Doves-4, Istanbul,2006 ©TOA

>>>>Vapurda ruzgara emanet ettim saclarimi, oksadi sag yanımdan.. daginiklik bazen ne guzel.. ne guzel disinda olmak bilinenin.. konusmadan, bakişlardaki anlamlari hissetmek tum damarlarinda...Vapurun sivri burnu ile derinliklerini yırtip, içine gizlendigim bogazicim.. suzulmek isterdim dalgalarinin ustunde, bir martinin kanatlariyla... suzulmek ne kadar hoş kimbilir...Suya dusen bir simitin ardindan hayasızca dalabilmek köpük köpük sulara.. dibinde ne oldugunu bilmeden dalabilmek...Hayallerin peşi sira dalabilmek derinliklere korkusuzca............

Eminonu's Doves-5, Istanbul,2006 ©TOA

Dipnot;
"Simurg" bir masal kuşudur.Uzun boynunda bir halka bulunan, safran tüylü, güzel sesli, insana benzer kocaman bir kuş... Kuslarin sultanidir... kaf daginin ardinda yasar.. Efsaneye göre; kuşlar, sultanlarini bulmak için toplanıp yola çıkarlar bir gün...yol uzun yolculuk zorludur... Aşk denizini geçerler önce.. Ayrılık vadisi?nden uçarlar...Hırs ovasını aşıp, kıskançlık gölüne saparlar... Kuşların kimi aşk denizine dalar, kimi ayrilik vadisinde kopar sürüden... Kimi hırslanip düşer ovaya, kimi kıskanıp batar göle... yolculuk bittiginde kaf daginin ardinda yalnızca 30 kus varabilmiştir. Sultanları Simurg? u bulamazlar orada.. sonunda sırrı sözcükler çözer.. Farsça da; "Si": "otuz", "Murg" ise "kuş" demektir. Otuz kuş anlar ki; aradiklari sultan kendileridir... Ve gercek yolculuk; kendine yapilan yolculuktur......" Simurg; Bir kitaptan alıntı..

Eminonu's Doves-6, Istanbul,2006 ©TOA

Pazartesi, Mayıs 15, 2006

Emirganda bir Aksamustu

>>>>Uzun zamandir gormedigim bir arkasadasim ta eskisehirlerden isi geregi geldi... onu karsilamadan evvel, o haftasonu kısa bir "emirgana gitme firsati" yarattim kendime ...

Emirgan Korusu-1 Istanbul,2006 © TOA

>>>>Diger bloglarda gordugum, birazda kiskandigim, o guzelim lale resimlerden benimde olsun istedim.. Laleler solmaya baslamisti.. Kalan saglari mi? onlari da ben cektim eskimiş püskümüş o antika fotograf makinamla... tenha ve sessizdi koru.. yagisli ve karamsar bir aksam ustu idi.. yagmur daha yeni gecmisti ustumuzden.. o sirada hala cisseleyen yagmur tum yapraklari temizlemisti.. Tahminlerimin aksine gunes hala yoktu ortalarda.. yesile doydum o islanmis, kederli gunde.. renklerin canliligi; solgun ve dumanlı yasayan beni yordu.. tutku ile bakilacak o kadar cok cekilesi varken insan neyi nasil dusurecegini bilemiyor vizörüne.. Saskinlasiyor.. erguvanlarin pembesi, pembe köşke nispet yapar gibiyidi.. Goz kamastirdi... Bense, herseye ragmen kacamak asklar yasamak icin koruyu tercih edecek istanbul romantiklerini koruda gormeyi bekliyordum.. Laleler ve sevgililer... onlar bile kaçışmışlardı.. Butun bunlari goren tek olmanin verdigi minik bir tebessumle yuruyordum.. dogrusu tırmaniyordum.. Birazda koruyu kesfediyordum... zirve de ne oldugunu bilmeden, spordan kalma bir sakatlikla sekerek zirveye tirmandim.. Bu tirmanma neden bende başka bir tutku halen bilmem... Herseye ragmen bogazi o guzelim yesilin arasindan gorecek, belki köprü ile erguvanlari ayni kadraj' a sokacaktim.. Bir araya getirecektim guzellikleri.... e-bilmek isterdim.. bogazda, korudaki netligin aksine, bugulu ve nemli bir goruntu vardi.. Koprunun ustundeki yol; sanki ucu boşlukta asili durur gibi sislere daliyordu.. Oteki ayagini net gorebilmek ne kadar da zordu.. Anadolu yakasına gecerken, bosluga giden o yolda olmak, ve tum o guzelliklerin birden sislerin içinde kaybolusuna sahit olmak ne kadar uzucu bir istanbul hatırası olsa gerek... Tırmanirken ve hayal kurarak ilerlerken insanın dusunduklerinin aksine, zirvede olmak mutlu etmiyor herzaman.. Ama tirmanmak... tirmanmak hep guzeldir... dus kurmak, ona ulaşmak için cabalamak.. Sislerin icinde huzunlere giden yolu gormek icin aksak ritim gidisler ve sonunda bir huzun.. Sislerin icine yapılan yolculugum..

Emirgan Korusu-2 Istanbul,2006 © TOA

>>>>Huysuz bir saksaganla kargalar, ciglik cigliga kacistilar.. bir karga, yanimdaki dala bana hissettirmeden pisledi.. Hedefi tutturamamisti.. Boyle bir gunde bile rahat yoktu ya.." nereden cikmisti bu cocuk"..... Ayiliverdim birden pislenmiş hayallerimden.. Arkadasim ise kadikoy iskelesinde benden gelecek "geliyorum" haberini sabirsizlikla bekliyordu.. Herhalde.. Aklima nedense o anda geldi.. gitme vakti gene gelmisti.. Herseye inat kalmak istesem de dostlarimi kirmaya da degmezdi ya!.. Adelesinden ceken bacagim ile sekerek iniyorum yesil citlerle cevrelenmis asfalt kapli patika yollardan.. Iri beyaz bir bekci kopegi sanki beni bekler gibi... diklimiş gozlerimiz meydan okurcasına.. Bakismaktayiz sessizce.. O anda bir kac Tur arabasi basi ortulu bir kadin grubunu minubuslerle korunun icine tasiyor.. Hic sesi cikmayan koruyucu koru kopegi hiddetle gereksizlere havliyor, ben koruyu terkederken... "Ne havliyorsun" der gibiyim beyaza ben.. son kez bakıyoruz ve susuyoruz..

Emirgan Korusu-3 Istanbul,2006 © TOA

>>>>Koru girisinde daha siftahini yapmamis gozlemeci kadinlari gecip, bogaz kenarinda otobusumu beklemeye basliyorum.. Bogazın kenarinda bir banka oturmus yalnız bir bayan dikkatimi cekiyor.. Tum giysileri koyu ve karanlik.. sadece pespembe o ilginc sapkasi disinda.. Siyah Beyaz bir filmde belli bolgeleri ozellikle pembe kırmızı tonlarla renklendirilmiş yardimci oyuncular gibi.. Bu kızın fotografini cekmeli.. Sirti donuk bogaza bakarken; tam da karsisindan, ufak, on metre boylarında, tek direkli, koyu lacivert yelkenli gecerken... Nedense cesaret edemedim.. onun yalnızlıgında tek basina birakmak istedim.. ozgur kalsin istedim. Huzunlerini ozgurce yasasin istedim.. Sırtımı dayadigim bina da daha once de gitmis oldugum bir muhallebici var.. Ahsap işlemeleri ile kucuklugumden hatıralarıma kazınmıs.. Orada tekrar bir muhallebi yemegi ne kadar cok isterdim.. cok yakında yeniköy de börekleri yiyip, bu beyaz otantik binaya muhallebi yemege gelecegim; bildik ve sevgili bir insanla...

Çarşamba, Mayıs 10, 2006

Bulunmak

>>>>Denize karşı bir bankta oturuyorum.. Rus bandrali bir şilep geçiyor önümden.. kiyilara vuran dalgalar....ruzgar ugulduyor kulaklarimda.. köpük köpük olmuş Boğaziçi'm den sanki şampanyalar taşmakta.. yol boyunca neşeli, patlatilmiş kahkahalari ile sevgilisinin kolunda bir kadın.. ucusan boyalı sarı saclarının arasından bir gözü ise beni süzmekte.. merak!.. şimdi bakarsam, kuşatılmış bedenini kurtaracak bir gelincik kıvraklığı ile... saati soracak... biliyorum.. bakıyorum ve soruyor..sesim kısık ve endiseli..sesim uzun zamandir sanki hic konusmamisim gibi susuz ve catlak..saatte kaç olmuş..zamansizliklar hep beni bulur, bulunurum..Kaç olmuş zamanı soyleyip, ayriliyorum oradan..

Walking on the Love road , Eskisehir 1998 © TOA

>>>>Kıyı boyunca yürüyorum...uzaklaşmak istiyorum.. kalabalığın içinde hiç kaybettinizmi kendinizi.. bu kalabaliga ozlem vardı once... sonrasında sıkıldım yapay gidiş gelişlerden..Beyoglunda ilk gordugum gosterişli kapıdan attim kendimi içeriye... Saint Antonie kilisesindeydim.. tam da yılbaşı arifesi.. mumlar yakılmış, yeni yıl için dualar ediliyor..her dilden iyi niyet temennileri.. herhalde... töreni izlerken birden tam karşımda Eskişehir' den bir sevgili beliriyor; ?Güneş??im benim.. Üniversite de asistan olmuş, Fransadan yeni gelmiş.. ellerini önünde üst üste kenetlemiş utangaç kızlar gibi dizlerini birbirine değdirerek kıvrak bedeniyle bir sağa bir sola ince belinden esniyor..saçları hala; kabarık ve dağınık, yanakları kızarık..yaşadığım o ateşli günleri düşündüm de.... tesadüf işte.. ne zaman istemesem hep bulunurum.... sanirim gitmem gerek.. vedalaştık.. kaçtım bu bulunmalardan, içine düşmekten ve düşlerimden.. ardindan gidiyorum Pera da bir ara sokağa.. elektrikler kesik.. yollar kazılmış, heryer toz toprak..Akşamın karanlığı ustumuze cokmekte..Loş bir bar ihtiyacım olan.. eski bir binaya giriyorum.. yıkıldı yıkılacak.. karanlik... Ahşap merdivenlerde ise bir panik.. herkes tanıdıklarini arıyor.. usulca başını kaldıran tanımadigim bir kiz yuzume isik tutuyor.. kamasiyorum... bu karanlik holde biraktigim golgemse, ne kadar da urkutucu...benden bir parça degilmiş gibi sanki... karanlıkta tanıdık yüzler arayan bir grup daha geçiyor şimdi yanımdan.. yuzumde bildik yuzleri arayislar; sonuc: olumsuz.. "Sende kimsin" der gibisinden bakışlar.. korkular karanlıga degil, yalnizliklarina... onlar geceleri pek cok gezen sosyal bar mudavimleri.... üçüncü kattaki bir bara giriyorum ben de.. mumlar burada da yakilmis.. karanlık hakim heryere..tam da aradigim sey.. hersey uzak ve soluk.. mekanda bir belirsizlik.. oturuyorum.. içkimi yudumluyorum..soğuk sert ve buzlu..tam da ihtiyacım olan...elim telefonuma gidiyor...geride bırakıp geldiğim eski dostlarima bu kenti anlatmak istiyorum..Ama hayır..bazı şeyler yalnızca yasanir, yalnız yasanir...iste isiklar da geldi.. grup gitarlarini hazirladi..sesler ve akordunda bir davul...anfiler ayarlanıyor: -"ses kontrol" herşey tamam... gürültü ve eglence simdi baslayacak.. bi kaç şarkı dinliyorum.. aslinda hiçte fena degiller... son bir yudum.. kasadaki kumral guzel bayana tatli bir tebessum ve isil isil caddelerdeyim tekrar.. artik eve gitmek, uyumak gerek..bir Pazar için fazla yorulmusum.. sıcak yatagima kavusmak icinse onumde uzun bir yolculuk daha var.. yolculugum; bekledigim dinlenmeye ulasmak için..

Traveller from L. A. 2006, Istanbul © TOA