Pazartesi, Haziran 15, 2009

Fayda

>>>>Geçen haftasonu Istanbul daydım..özledikleri ve gözledikleri arasında bocalayan biriydim istanbulda ben..Barbaros parkında boğaza nazır oturup, kuşların arasında elimdeki dergiyi okurken sorguladım durdum..yerimi ve varlığımı..

Süryani Düğünü 1, Adıyaman, 2009 ; © TOA

>>>>Öğrencilik yıllarım..Universiteye yeni başlamış toy bir gencim..heyecanla ve gönlümce yaşadıklarım..İçinde bulunduğum tüm koşulları zaman içerisinde aşabilen ben, çok rahatta adapte olurdum şartlara..Ucundan yakalamak var ya hayatı tam elinden çıkıp gidiyor derken..ve sarılmak uzun zamandır kaybedilmiş bir değeri bulmuşcasına..İnsanlara kattığım kadar mutlu idim..Vermenin değerini en çok kaybetmeye başladığım o anlarda öğrenmiştim..Ne vardı ki zaten elimde....Değerler, sevgim ya da güvendiklerim..verdiklerim..insanca ve karşılık beklemeksizin..

Süryani Düğünü 2, Adıyaman, 2009 ; © TOA

>>>>Yoğun bir günün gecesi yatağımda uyumaya çalışıyordum..çalışıyordum..herzaman ki gibi kalabalıktı evimiz.. Zaten beş kişi kalırdık o evde.. Birde kız arkadaşlarımız, gürültü ve curcuna....Gece sıkıcı geçmiş olsa gerek, tepeme dikildiler.. kalk ne uyuyorsun türünden tacizler başlamıştı çoktan.."Canımız sıkıldı ne yapsak" diyorlardı boyuna..Sırtımı yatağın içinde bezgin bi şekilde arkadaşlarıma döndükçe..

Süryani Düğünü 2, Adıyaman, 2009 ; © TOA

>>>>Universite de Evden sıkça dışarı çıkar, dolanırdık..O zamanlar ne internet ne cep telefonları var.. Sohbetlerimiz daha bir candan ve içtendi sanki...Cumhuriyet caddesinde -ki biz ona mecburiyet caddesi de derdik- gezerdik arkadaşlarımızla..... Cadde şık ve göz alıcı mağazalarla doluydu..Tüm o mağazaların arasında ufak bir büfe dikkatimi çekerdi hep.. Camları öyle kirli ve dergi düzeni o kadar bozuktu ki!.. Camlar; arkasında ki dergilerin yazıları okunamayacak derecede çamurlu idi... o büfenin önünden her geçişimde, o büfeyi ne kadar daha iyi işletebileceğimi düşünüp dururdum..

Süryani Düğünü 2, Adıyaman, 2009 ; © TOA

>>>>Yatağımda üzerime arkadaşlarım çıkmış, tepinip, beni itip kakarken, "haydi ne yapalım canımız sıkıldı '...........' uyuma da bişeyler düşün" derlerken.. aklıma geldi, o büfe.. Durumu anlattım.. Ve neden o adamın dükkanına gidip pencerelerini temizlemiyoruz? diye sordum... Mevsimlerden kıştı ve dışarıda kar yağıyordu.. O an için canı sıkılan ve dışarı çıkmak için belki de bahaneler arayan arkadaşlarım bu fikre öyle sıkı sarıldılar ki.. Hemen evin içinde eski gazeteleri toplamaya ve cam sil ve çekçek leri ayarlamaya koyulmuşlardı.. Pijamalarımızın üzerine giydiğimiz parkalarımız ve temizlik malzemeleri ile çok geçmeden sokaklarda yürüyorduk.. Lapa lapa yağan karın altında.. Büfenin önüne geldiğimizde, yanımızda yavaşlayan ve bizi gözetleyen ekip arabasını atlattıktan sonra iş e koyulduk.. Uzaktan bizi izleyen arkadaşlarımız karların üzerinde yuvarlanıyorladı, gülerek.. Gecenin 4 ünde büfenin bütün camlarını ve alüminyum çerçevelerini tertemiz yapmıştık.. Tabi ki sabahta ilk işimiz, dükkanı açan sahibini, memnuniyetini görmeye gitmek olmalıydı.. Uyandırdım herkesi.. Açıkçası daha önce büfenin sahibini hiç görmemiştim.. Gittiğimizde çoktan açılmıştı büfe... İçeride yaşlı, kirli sakallı bir adam oturuyordu.. Süzgün, durgun ve mutsuz görünüyordu.. Dayanamadım, büfeye daldım.. bişeyler almak için.. O an büfenin içindeki alkolün kokusu burnumun direğini kırdı geçirdi.. Sonradan öğrendim; alkolik o adamın, dükkanında gizlice içki içtiğini.....