Cumartesi, Aralık 21, 2013

Du bakalım derken...

>>>>>Bu aralar, kafamda biriktirdiğim şeyleri, parça parça da olsa, yazmamın zamanının geldiğini düşünüyorum.. uzun zamandır yazmadım.. o kadar çok şey birikti ki!.. aklıma geleni, düşündüklerimi, bir kağıda, ana başlıklar halinde not almıştım.. Sınavımın bitiminde; "hepsini detaylıca bloguma aktaracağım." dedim, kendi kendime.. 
>>>>Gündemin değişimine paralel, -çiğnemeden yutulan lokmaların hazımsızlığı- sert ve ani değişimin rahatsızlıkları artık hayatımıza yansıdı.. takibi bırakın, olayın kendisini bile çözümlemekte sıkıntı çekiyoruz.. "ne oluyor ya!" şaşkınlığı, dört bir yanımda.. şapşalca bir sevinç ve isterik bir, vur kır  parçala tezahüratı.. herkes kendince bir komplo teorisyeni.. karmaşa, kavramsal.. çoğu arkadaşımın depresyonda olduğunu duyuyor, onları izliyorum.. kötümser bir tablo çizmek istemem elbette ama; umutsuzluk yavaş yavaş büyüyor.. düşünmeyi çok sevmeyen genelimize, yenileri de eklenmekte..

Gezi Soul, Free scene,2013 (C) TOA

>>>>;"Peki! sen öneriyorsun ki" derseniz; benden de tek bir ses çıkmayacaktır.. Ancak; Dinsizin hakkından imansızın gelmeMEsinin gerektiğini de biliyorum.. Cesur, iyi niyetli ve dürüst birileri vardır elbet.. Ama görünen o ki yaşananları daha sarsıcı yapmak, dibe vurmak, insanları sığındıkları ininden çıkaracak.. Destek şart.. toplum olarak, ülke yönetimine dahil olmaya yetecek güçse, içimizde  zaten mevcut.. gezi ruhu da buydu.. Siyasi bir tarafı olmayan gezi, sosyal bir kazanımdı, güzel ülkem için.. gündemi yaratanlardan, gündemi takip etmek, bu kadar hızlı değişimin olduğu bir ortamda, algılama sorunları yaşatıyor.. herkes kendi tarafından, kendince anlıyor.. Bense; tüme varım anlayışımdan son zamanlarda vazgeçtim.. Tümden gelim ile bakıyorum artık olaylara.. sonuçları "kime yarar sağladı" "kim çıkar sağladı" sorgusu ile değerlendiriyorum..bu belki; net bir neden-sonuç ilişkisi doğurabilir.. komplo teorisyeni arkadaşlarım içinse diyebileceğim; "sonuca bakın"; aktörleri orada daha net görebilirsiniz.. fakat bu gidişatı engellemeyecektir.. Gidişatta değişimin nasıl yaratılacağını ise bu devleti oluşturan insanlar ,bizler, bulacağız.. 
Aziz Nesin in dediği gibi "Du' bakalım ne(ler) olacak"

İyi niyet ?..

>>>>Kim dost, Kim düşman?!..O kadar aynı ki aldığımız tepkiler.. Dönüşler.. Tavırlar.. Dinleyişler..... Samimiyeti önceden tespit etmekse bir o kadar zor.. sadece samimiyeti mi?.. iyi niyeti.. dürüstlüğü..ve daha bir çok şeyi.. -Hele ki bütün kavramların ve tavırların bir birine benzediği, iç içe geçtiği, şu son zamanlarda..- Eğer bir kişinin iyi niyetini sorgulamak isterseniz.. Her kesin bildiği, çok basit bir soruyu sorun.. Aldığınız CEVAP size çok şey anlatacak.. 

Salı, Ekim 29, 2013

Anne, ben Boşnak mıyım?

>>>>Yarın 29 Ekim.. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 90. yılı... Medya da vs. her yerde yine şoven açıklamalar yer alacak.. Alıyor da.. Düşünmeyecek bazıları; Neden Cumhuriyet? Cumhuriyet nedir? diye.. Tıpkı diğer kavramları sorgulamadığımız ancak kulağımıza iliştirildiği hali ile kabul ettiğimiz gibi..

>>>>Eğer Cumhuriyet olmasaydı şu an ki başbakanımız, bazen konakladığı dolma bahçe sarayının bahçıvanı bile olamazdı.. Çünkü Saray'da bahçıvanlık bile, Osmanlı zamanında, babadan oğla geçen bir meslekti.. Bugünlerde; Cumhuriyetin tanımında yer alan ulusun; ulusalcılığın yok edilmesi süreci ile karşı karşıyız.. Şoven tavırları hiç sevmem.. Bugün o tavırları sergileyenlerin mücadelesini haklı çıkaracak politikaları görüyorum.. İnsanlar sürükleniyor.. Ürkütülerek saldırgan bir iletişim ortamına çekilmeye çalışılıyor.. Birileri bu cumhuriyetin 100. yılını görmek istemiyor.. (Herkesin istediği olacak değil elbet!..) Netice de yönlendirilen Şoven tavırlar da aynı hedefe hizmet etmekte.. yıkmak, dağıtmak... Her tür eylemi düşünerek uzun vadesini hesaplayarak gerçekleştirme zamanı artık.. Temel değerleri sahiplenip; duruşumuzu netleştirmemiz çok önemli..

>>>>Geçenlerde 13.İstanbul bienali haberlerini okuyorum.. Bienalin başlığı "Anne, ben barbar mıyım?" Sanatın toplum için yapılmadığını düşünsem de, toplumu harekete geçirdiğini düşünmekteyim.. Toplumları yönlendirme ve yahut maniple etme de öncü olduğu kanısındayım.. Çünkü duygusal zekamız; işaretler, semboller ve hatta farklı anlamlarda sözcüklerin kullanılması ile bilinç altına işlenmiş kodlar oluşturabilir.. Yanlış yönlendirilebiliriz.. Normal.. Bugünlerde sanatsal faaliyetler, kendiliğinden gelişen bir toplumsal hareket olan gezi olaylarını, çıkarları doğrultusunda yönlendirme niyetinde.. Kamusal alanların kullanımını bahane ederken, sözcüklerin seçimi ile Batı algısı olan Barbar Türkler kavramına dolayısı ile ulusal yapımıza gönderme yapılıyor.. Bu, aşağılık kompleksinin okşanarak birilerine yakın görünme durumunu ve gezi sürecinin buna alet edilmesini ben benimseyemedim.. Yazılanlar ise örtüşmedi kafamda..

Mostar, end of the War, Bosnia Herzigova 2011 (c) TOA
>>>>Karışık bir soy ağacına sahibim(en azından bildiğim kadı ile).. Üç dört etnik köken ve dini gruba mensup akrabalara sahibim.. Kısacası şanslı bir insanım.. Bildiğim kadarı ile hiç kimse herhangi bir ırkın safkan halini taşımıyor(Bunu araştırmak bile saçma belki de).. Dilin, Kültürlerin ve Dinlerin, insanlar değiştikçe, birbirleri ile iletişim kurdukça gelişen, değişen içeriklere sahip olduğunu biliyorum.. Kültür yaşayan sosyal bir organizma gibidir.. Değişim ise kaçınılmaz.. Ulus kavramı, bir arada olabilmek adına birleştirici bir tanım.. Şart olmasa da Gerekli.. Bugünlerde yıpratılmak, ismen silinmeye çalışılan Türk kelimesi, (pek kullanmayı sevmediğim bir sözcüktü) yıllar önce Bosna Hersek  ve Dubrovnik'te karşıma çıkmıştı.. Orada Hırvatlar, Boşnaklara, Türk olarak sesleniyordu.. Boşnaklar da Türkiye'den gelen misafirlerine hemşehrilerimiz diye hitap ediyorlardı.. Biraz da buruktular elbet!.. Çünkü bir parçası olduklarını düşündüklerini Türkiye'den ihtiyaç duyduklarında gerekli yardımı alamamışlardı.. Orada yaşananlar, her soykırım gibi Acı bir hikaye.. Detayına girmek istemiyorum.. Savaş suçlusu Sırp general Mladiç:
 "Bu,Türklerin bize yaptıklarının intikamı"
dememiş miydi.. ?!?!
Ön yargı ve barbarları aratmayan bir katliam.. Düşündürücü..
Taksim Gezi Park, İstanbul, 2013, (c)TOA

>>>>Bu devleti yöneten hükümetlerin ve vatandaşların hatalarını Devletimize, Bu sistemi layıkıyla işletemeyen yöneticilerin suçunu sistemimize (Cumhuriyet'imize) kesmeyelim.. Umarım çok sevdiğim ülkem için tartışmasız en ideal yönetim sistemi olan Cumhuriyetimize sahip çıkar; sonrasında, 100. yılını da tamamlatarak diğer ulus devletlerin arasındaki sağlam yerini aldırttırırız..

>>>>Hepimizin; Cumhuriyet bayramı kutlu olsun..

Cumartesi, Ekim 12, 2013

İletişim de bir Amatör...


>>>>Yıllar önceydi.. internetin  gelişmesi ile gelişen iletişim tekniklerini öğrenmeye çalışıyordum.. İletişim teknikleri nasılda hızlı değişti.. 
Bir arkadaşımla internet cafe işletmeye çalışırken ki heyecanımız daha dün gibi aklımda.. HTML dilini öğrenmek için internet sitelerini kurcalayıp öğrendiklerimizi ,günler süren emeğin sonrasında, birer site de buluşturmak.. 'Amatör'; benim sitemin adı idi.. Amatör nedir? sekmesinde, ne yapmak istediğimi anlatmıştım.. zamanın bir sanat dergisi editöründen olumlu bir eleştri dahi almıştım.. Amatör; insanların amatör uğraşlarını sergilebilecekleri bir platformdu.. Aslında amatör seven kimse kelimelerinden geliyor ve çıkarı olmadan sadece keyf için yapılan herşey olarak ta tanımlanıyordu, sitede.. Hobileri olan ve hayattan ,basit şeylerden keyif alabilen her birimiz amatör idik..

İznik te koşarken... , İznik, BURSA 2013 (c) TOA
>>>>İşte bu düşüncemin amacı maymun iştahlı anılan, çok yönlü, ilgili, hedonist bireylerin ifade edebilecekleri bir platform üretmekti.. Ki böyle bir yere ben şiirlerimi fotoğraflarımı ve yazılarımı koyarak işe başlamıştım.. Paylaşmıştım.. Sonra ki süreçte benim ilkemle parelellik arz eden bloglar çıktı.. İşte bu demiştim, büyük kolaylık.. Böylelikle sitemin tasarımsal detayları ile uğraşmaktan kurtulmuştum.. Ortak platformda -aynı amatör hisleri paylaşmasa bile- göstermek, anlatmak vb kısaca paylaşmakktan zevk alanların günceleri vardı.. Mükemmel insanların, harika doğalarını, dünyalarını keşfediyordum.. her fikre katılmıyordum tabi.. Bazılarımız telif haklarından bahsediyor, bazıları ise kopyala yapıştırabilirsin derken; kimilerimiz ise oldukça popülerleşiyordu.. Blogların takibi benim için inanılmaz keyifli idi.. Hala öyle.. İlk zamanlar kendi adımı kullanarak yazmama rağmen, blogumun akrabalarım tarafından keşfedilmesi nedeni ile başka bir isme ve linke taşıdım.. beni tanıyanlar tarafından için hiç değil, kimse tarafından bilinmiyorum rahatlığında yazabilmek, önemliydi.. buna ihtiyaç duymuştum.. yazmak özel bir şeydi benim için.. içimden geldiğince yazabilmek ve paylaşabilmekse, rehabile ediyordu beni.. Yalnız yaşama ben bloglarla adapte oldum.. Ama Blog yazarlığı sanki yeni moda bir pop star yarışmasına doğru dönüşmeye başladı.. İnsanlar ne kadar özel, ne kadar aykırı olduğunu gösteriyorlardı sanki!.. bir kısım, yenilikçiler, yaygınlaşmanın verdiği çoğunluk hissinden olsa gerek, yeni arayışlara girdiler.. 
>>>>Facebook tr yoktu, o sıralarda.. Ben de internette surf yaparken, yabancı bir sitede reklamını görerek üye olmuştum.. O zamanlar tr den katılımcı yoktu... Facebook; Sosyal medya kavramını doğurdu.. Çünkü paylaşım hızı ve türevleri inanılmaz artmıştı.. Fb ta bir nevi kişisel portfolio veya albümdü.. Maddi bir çıkar yine yoktu.. Ama blog ta ki üretken ve özgün paylaşımlar fb ta pek olamadı.. İnsanlar özgün paylaşımlar yerine başkalarının kalıp iletilerini yönlendiriyordu.. FB sonrasında timeline ile  canlı yazılan bi otobiyografi oluşturmak istendi.. Neticede hedef yine günce mantığına yöneldi.. Gerçek İsimleri ile varolmuş hesaplarda, insanların dürüst olma cesareti, ülkemizde hala yok.. FB;  'Kim ne yapıyor?' merak duygusunu çok hızlı bir şekilde aktardı.. Çok önceden duymuş olduğum 'sneezers' methodu ile kişileri izletiyordu.. Veriyi yayıyordu.. Bu Aralar nickname kullanan bir çok face hesabına şahit oluyorum..artık amacını aşan Rahatsız edici paylaşımlar var.. Yeni nesil ve bazıları yeniliklerin peşine düştü yeniden..
>>>>Twitter; aslında FB durum bildirimlerinin özelleştirilmiş bir hali idi.. Aklımızdan geçeni anında paylaşalım.. 'anlık metaforlar yaratalım' esprisini taşıyordu.. çünkü hız önemli idi.. artık cep telefonları üzerinden anlık paylaşımlar vardı.. retwitler büyük bir gösterge idi.. baştan popülist idi.. bu bir nevi hazır cevaplık ve zeka uygulaması gibi geldi bana.. Benimse Pek ilgimi çekmedi.. Çünkü izlediğimde yine yeniden nickler vardı işin içinde.. Bloglarda ki samimiyet duygusunu yakalayamadın twitter da.. Durumsallık hat safhada idi.. bugün nefret ettiğini söylerken yarın çok sevdiğini söyleyebiliyordu insanlar.. çerçeveler kalıplar yok ediliyordu.. Bu günümüzdeki kavram kargaşasının temel göstergelerinden biri aynı zamanda..
>>>>Geçenlerde psikiyatr bir arkadaşım, çok yüzeysel yaşadığımı, derinleşmemin; beni ve değerlerimi anlamaları adına önemli olduğunu söyledi.. Uzun zamandır yazmadığımı farkettim.. Gerçi o, ilişkimde ki derinleşmeyi kastetmişti.. Derinleşmekse kendi ile barışık insanların bir arada yapabileceği bir yapı gerektiriyor..
>>>>sBloglarda ki derinlik bence hiç birinde olmadı.. Belki de orjinal içten ve özgün paylaşımları sevdiğim için hala burdayım.. Saf ,bakir,masum ruhları arıyor ve onları yazılarında da olsa yaşıyorum.. Gerçekten amatörce Keyifle yazmaya/paylaşmaya devam ediyorum..

Cumartesi, Temmuz 27, 2013

Başarılı ...

>>>>Bu aralar, acaba, insanları çok mu eleştiriyorum ?... Yoksa, eleştirilecek çok mu şey var etrafımda?.. Gerçekten bilemiyorum... Paranoyak bir sorgulayıcı ve uslanmaz bir muhalif oldum birden bire... Eskisi kadar dışa da vuramıyorum, kırılanları gördükçe... Söylemeye kıyamadığım durumlarda, içimde birikiyor, her tür fikir ... Farklı -oldukça kırılgan- bir noktadan bakıyorum insanlara ve onların davranışlarına ... (bu yaptığın onu nasıl etkiler, ya şöyle düşünürse, ilişkilerinde telafisi olmayan bir yola girersen vs.).... gözlediğim her olayı, deneyimlediğim olayların örgüsü ile örtüştürüyorum sonrasında ... bazı yazılarım, bunların aynı payda da toplamı sanki ... birikimlerimin dışa vurumu, sunumu... Her türlü olayın bende yarattığı etkiler ve hatırlattıkları sürekli bir de ja vu durumu yaratsa da bünyemde ... kendi gelişimim adına, sağlam bir sağlama aslında ...
Galata ya Haliç ten bakarken , İstanbul 2013 (c) TOA


>>>>İşte! bunlardan biri de bu aralar sıkça karşılaştığım "Vaayy! başarılı imiş" cümlesi ... kıyafet kombinasyonu, seçimi: başarılı... yapılan tatlı: başarılı ... bir kadının güzel oluşu: başarılı ... yuvarlak colormatic gözlükler, Şile bezinden salaş t-shirt ün üzerine poşimsi şalı dolayan Tarz: başarılı ... Bisikletle gidilen mesafe ve alınmış paha biçilemez aksesuarlar: başarılı ... Çekilen fotoğraf, söylenen şarkı, çalınmış gitar, çizilmiş tablo;  başarılı ... Başarılı bir toplum ve başarılı bireyleriz ... peki! Neden ? başarı ... 
Haydarpaşa da beklerken... , İstanbul 2013 (c) TOA

>>>>Başarı sözcüğü, bebekliğimden bu yana pompalanmaya başladı, hayatıma ... Altıma çiş yapmayı bırakma süresinden; emeklemeyi bırakıp, ayaklanırken, ilk sözcüklerimi ne kadar süre de konuşmaya başlamamdan, nasılda uslu uslu ağlamadan sessiz kalışıma; hep kıyaslandım ... En eski rakiblerimiz; rekabet duygusunu bize ilk tattıran aslında kardeşlerimizdir...  Bazen Yemeğini tabakta bir şey bırakmadan bitirmek, bazen kapı gibi , bazense tığ gibi olmak: başarı... Öyle bir tılsımlı sözcüktür ki! kapılırız onun verdiği, sanal enerjik ve öforik ruh haline ... Başardık mı farklıyızdır.. Üstünüzdür... (Öyle üstünüzdür ki yönlendiriliriz birilerince farkında olmadan.. hem de bizi en çok sevdiğini düşündüğümüz, bizim en çok sevdiğimiz kişilerce..) Beraber yazı yazmayı, İngilizce konuşmayı, yazmayı öğrenirken, sınavlarda, ebeveynlerin sevgisini kazanırken.. insan her alanda kendini başarılı sayabilir, sanabilir.. ...  -Başarı; sürekli uzandığımız, ulaşmaya çalıştığımız, tılsımlı bir yıldızdır, sonsuz boşlukta ...- 
Haydi Karaköy e , İstanbul 2013 (c) TOA

>>>>İşte bu şekilde başarılı olarak adlandırılan öylesine bir tabirin ardından, sordum kendime.. ilk başarısızlığım neydi? acaba ... -Evet! bir çok başarısızlığım var elbet..-.... Ama ilk ve en vurucu olanı, şüphesiz, Anadolu lisesi sınavlarına hazırlandığım 11 yaşlarımda ki o sınavdır ... kabul etmeliyim ki iyi bir hazırlanma dönemi geçirmedim.. sınavı önemsemedim.. kabaca; asılmadım sınava.. (Diğer tüm sınavlarm gibi.. hiç bir zaman hırslı ve rekabetçi bir insan olmadım.. olmamayı tercih ederim hala..) ... Sınav günü sabahı, okulun bahçesinde; Babam; "oğlum bu sınavı kazanamasan da önemli değil! sen bizim netice de sevdiğimiz oğlumuz olarak kalacaksın dedi".. Sınava hazırlık, babamla ilişkimiz açısından, sert bir süreçti .. Babamın o sözlerine inanmıştım.. Soruları çözmeye başladım.. tıkandığım ilk noktada ise kağıdı boş olarak verip, dışarı çıktım .. sınıftan ilk çıkanlardan biriydim .. şaşkındı.. sertti bakışmalarımız.. Babam kızgınlığını gizlemeye çalışmıştı.. nedenini hiç bir zaman anlayamadı.. kağıdı boş verip çıkmamı yıllarca yüzüme vurdu .. Sınavlarımda ki başarımın ebeveyn ilişkilerim de ne kadar önemli olduğunu ilk o zaman gözledim ... -Başarı, Bedel ve Sevgi... Soysuz ortaklık..-  Kısa bir süre önce söylenen sözler boş ve mesnetsizdi ... Hayatımda deneyimsel öğrenme sürecine belki de ilk o zaman başladım ... Hata yaptım, bedelini ödedim ve öğrendim... İyi ve güzel yaptığım şeylerde bile başarılı olarak anılmak, belki bu yüzden hala beni rahatsız ediyor ... Rekabet için değil, mutlu olup keyif almak için yaptığım her şeyi seviyorum ... Bir uğraşı, iyi yapabilmek için sevmek.. Sevebilmek; yeterli bir Sebep.. Sevgi ile kalın...

Pazartesi, Temmuz 22, 2013

Ne.... Ne de....

Bir kadın, başı göğsümde.. sol yanımda.. yorgun gözlerimin içine baka baka, mükemmel olduğumu söyleyiverdi.... Çok beğendiğini biliyordum.. yine de bu, neydi şimdi..?! en azından biliyordum.. "mükemmel'lik tanrıya mahsustur."çok geçmedi ayrıldık..

Çok etkilenmiştim.. aşıktım.. Bütün gün dolaştık.. bakmaya doyamamıştım.. gün sonu vedalaşmaya yakın, dedi ki, 'güzel bir gündü ama müthiş değildi..!'  çok bozulmuştum.. doğal biri diye tutulmuştum hal bu ki.. Yetmedim.. yettiremedim.. Ayrıldı..

Geçenlerde, fotoğraflarını düzenleyip gönderdim.. özel biriydi.. fotoğrafları için uğraştım ne çok ne de az, özensiz.. cevaben döndü.. '....... sen var ya süpersin!..' belki bu, gelişi güzel yazılmış bir mesaj.. neden beni rahatsız etti bilmiyorum.. gerçeği hiç bilemedim.. sormadım bile.. tek bildiğim ise süper biri olmadığımdı.. abartmıştı ama, NEDEN?...

Dengesine gelinceye kadar, durumum.. salınıyorum, bildiğimi sandıklarımın arasında.. sanı ve yanılgı.. deneyimler; sorgulatıyor insana,  isteğini.. ne.... ne de.... derken ... uzaklaşıyorum, her bir değer yargımdan.. şu an kutuplarında dolandığım bir kürenin,yüzeyinde ki her bir  noktasında eşit uzaklıkta olan o yeri arıyorum sanki.. DENGE.. Korkarım; deneyimlediğim minik dünyamın merkezinde kendimi konumlandığımda,  bulabileceğim tek gerçek; YOKLUK!

Cuma, Temmuz 05, 2013

Etik bir dostluk

>>>>Yaşadıklarım paylaştıklarım.. yalnızlık bir seçim midir yoksa.. yoksa; bir aforoz hali midir..

Oltamın ucu İstanbul, 2013 (c) TOA


>>>>Belki de gerçekten ekstra bir güç ile verilen dayanıklılık testidir, İstanbul' umda yaşamak.. Neden ve niçinlerin benliğimi, ruhumu yeterince doyurması şartıyla; Bu şehr-i ve mücadeleyi severim..   Bu aralar, gayri resmi bir soğuk savaş yaşanıyor, ilişkilerimde.. Arsızların ağızlarına sokulmuş lokmalar,   fesat kahkahalarda, bir kurabiye canavarı timsali, püskürtülüyor üzerime.. Alaycı insanların, samimiyetsiz kahkahaları.. Her şeye gebe tavırlar,  yakınlaşmak adına, ters orantılı bir denklem oluşturmuş, iletişimlerimde.. Her şeye rağmen; her seferinde yeni baştan deniyorum.. bıkmadan usanmadan.. Ve sonra sonuçlara katlanıp, susup, uzaklaşıyorum.. "Ey! Etik ve akıl, nerede birliktesin?" diye  de düşünmeden edemiyorum.. 

Salı, Nisan 02, 2013

"Güzel olan sevgili değildir, sevgili olan güzeldir." Lev Tolstoy

Seviyorum, rusların klasik yazarlarını..

Suskun durduğuma bakmayın.. içim içime sığmıyor.. kapıldım yine !..

Çanakkale 2013 (c) TOA

"Sevmek; güzel birinde aşkı aramak değil. O kişide, bilmediğin bir zamanın beklenmedik bir anında kendini bulmaktır" Fyodor Dostoyevski


>>>uykun tutmadığında..

geçmişte ki güzellikler; en tatlı düştür..
istediğin kadar dalıp süzülebilirsin içinde..
sevmek ve hayal etmek bizi insan yapandır..
hissettiklerinden sakın vazgeçme..

>>>>Yazılsın, çizilsin, paylaşılsın, alın-sın ordan burdan...
Kör, sağır ya da dilsiz olmak Engel değildir hiçbir duyguya...
Çünkü adil dağıtılmış
 Ancak
-korumayı beceremediğimiz-
 Tanrının bizlere en büyük lütfu - dur;
 Hissedebilmek ..! ...


 Birisi sözcüklerin gücünü, etkisini önemsemememi istiyor.. Önemsediğim sözcükler değil...




Pazartesi, Mart 18, 2013

Benzemezler

Alesta Kybele , İskele Urla, İZMİR, 2013 (c) TOA

>>>>>Dün gece eski bir grubun -Acil Servis in- konserindeydik.. Zaman onları da değiştirmiş.. yine de keyifliydi.. yıllar öncesi, üniversite zamanları, müzik tutkumuz ve daha niceleri aklıma geldi.. eski bir dostun yanında gibiydim.. farklı heyecanları yaşamış olmanın verdiği tatlı bir huzur vardı, yüreğimde.. değerlerini taşımış,değişiminin yönünü kendi kendine belirlemiş birinin, dik ve onurlu bir geçmişin, paylaşılamayan huzuru vardı gülüşlerimde.. en büyük miras; geçmişinle, yaptıklarınla, kendinle barışıklık hali..yaptıkların ve değerlerin yaygın olmasa da; doya doya, dolu dolu yaşamak.. gülümseyerek işte buydu diyebilmek.. artık üzerinden zaman geçse de; hala aynı heyecanı yaşayabilmek.. güzeldi.. özgürlüğüm.. farklı biçimlere kuşanmış, benzerlere inat.. Yaşadıklarımdan hala korkmuyorum.. hala özgün, orjinal, bana ait değerleri yaratmanın peşindeyim.. bu bir farklı olma ihtiyacı değil elbette.. istenmeyen bir sonuç sadece.. hala kimselere benzer olamamamın bedelini, tek başınalıkla ödüyorum.. yargılanıyorum.. Değiştirilmeye, benzeştirilmeye olan direncim.. beni, ben yapandır.. hislerim, sezgilerim.. AŞK'larım.. vazgeçmiyorum.. her denilene kulak tıkamadan,dinleyerek, kendi kendine değerlendirerek, şekillere takılmadan, zorda kalınca her denene eyvallah etmeden; hissettiği gibi yaşar bazıları...... bilsinler ki! ne kadar uğraşırlarsa da  uğraşsınlar!.. bazıları vardır; kimselere benzemez... benzeyemez..