Pazartesi, Şubat 26, 2007

Sardunya

>>>>Up-uzun bir kuyruğa takılmışım, bugün banka da sıra beklerken.... .. O kadar ki; Bankanın dışına taşmışız.. Nasılsa bekleyeceğim, avareyim, çok vaktim var.. Bakınıyorum öylesine insanlara... O yürüyüş yolundan Leopar desenli frapan kadınlar geçti önce.. Ardından Eşofman altlarının altından çıplak ayak bilekleri gözüken, bağrışan sokak çocukları... Liseli bir grup geldi, oturdular banklara.. Belki de okullarını kırmışlardı.. Mavi üniformalı gençler.. Hareketlerini izliyorum bir yandan.. Takıldım nedense.. Nasılsa kuyruğundayım, takılmışım hayata, vaktim bol.. 16 yaşlarında, kısa boylu, hafif toplu, dalgalı saçlarını toplamış, favorileri yanaklarında; bir kız çocuğu... Karşısına almış, oturtmuş delikanlıları.. bir şeyler anlatmakta, gülüp gülüp çınlayarak.. Üç liseli çocuksa oturdukları yerden pek önemsemelerse de o kızı, gülüp eğleniyorlar işte!.. Kız ise büyük bir heyecanla, neşeyle anlatmakta ısrarlı.. Pek oralı olmadılar.. O sırada; kahverengi ceketi bir omzundan kayık, paspal, ak sakallı bir ayyaş omuz atarak bana, bölüverdi kuyruğumuzu...

Yesemek Gezisi-1 ; GaziAntep, 2006 © TOA

>>>>Yerinde duramaz bir şekilde heyecanını gizleyemezken o kız, ayrılma vakti geliverdi herhalde.. Hepsiyle teker teker vedalaşırken; birine yakınlığı dikkatimi çekti.. Farklıydı ona karşı tavrı.. karşılıksız.. Arkasını dönüp bana doğru uzaklaşırken arkadaşlarından, bakışlarımı kaçırmak istedimse de, neşesinin kayboluşunu ve yüzünün asılmasını görmüştüm.. Daha da uzaklaşıp yaklaştıkça bana, gözlerindeki buğulanma daha da belirgin oldu... Köşeyi dönüp caddeyi sonlandırıncaya kadar ağlayacaktı belki.. Liseli bir kızda ki bu ifade bende neden bu etkiyi bıraktı!.. Hissettiklerim karmaşık duygulardı.. Hatırladım; çok sevdiğim ama açılamadığım o kızı.. Anlaşılamamak.. Sevdiğine sevgini aktaramamak.. Çözümsüzlük.. Yakınında ama sana uzak o sevgiliye duyulan özlemi hatırladım..

Beyoglu; İstanbul, 2006 © TOA

>>>>Sardunya’lar bir hapishane çiçeğidir derler.. Benim de öğrenciyken evimde küçücük bir sardunyam vardı.. Okulumun hiç bitmeyeceğini düşünür, her başarısız notumdan sonra bezginleşir içime kapanırdım.. İlgisizliğime rağmen, o en umutsuz günlerimde bile Sardunya’m solmadı, beni bırakıp gitmedi.. Direnirdi benim tek umudummuş gibi.. Sardunya’m; tüm zor şartlara rağmen en hassas güzellikleri içinde barındırıyor, ama özünü hiç kaybetmiyor gibi gelirdi bana.. Belki öyle etkileyici kokmaz ve can alıcı değildi güzelliği... Diğerleri gibi büyük vaatlerle de girmemişti hayatıma.. Ama azıcık bir su koyardım, hemen açardı çiçeklerini.. Evet! Sardunya bir hapishane çiçeğidir derler.. Güçlü ama gösterişsiz.. Sahibinin demir parmaklıklı penceresinin kenarında duran sade bir çiçek.. Hayatın soluşuna inat, özlemle dışarı baktığımız o pencerelerin kıyısında köşesinde bir kırmızı renktir bazen de.. Sen bakarken pencerenden, düşlerin içinde bocalarken belki de, belli etmez hüzünlerini, soldurmaz çiçeklerini, sen üzülmeyesin diye.. Hatırlıyorum; azıcık bir su koyardım sadece.. Sardunya'lar o kadar çok ki etrafımızda.. Hatta bazen hiç bilemeyeceğimiz kadar yakınımızda... Sardunyalar; az ama içten bir ilgiyle, bulunmaz güzellikler katabiliyorlar insanın hayatına....

Pazar, Şubat 25, 2007

Inishmore'lu Yüzbaşı (Kedi)

>>>>Bu hafta sonu Gaziantep Onat Kutlar sahnesinde oyanayan "Inishmore'lu Yüzbaşı (Kedi)" adlı oyunu seyretmek için davet edildim.. 2006-2007 yılları arasında her ilde bir tiyatro kapsamında her hafta çok güzel oyunlar sahneleniyor.. Anadolu da 2YTL gibi fiyatlarla Tiyatro halka ulaştırılmaya çalışılıyor... Tiyatro sevgisi toplumumuz için çok önemli.. Hayat da bir sahne ve oyunculardan ibaret.. Değil mi?.. Peki sorgularken hayatı ne kadar hoşgörülüyüz.. Dışarıdan bakabiliyor muyuz kendimize?..... Oyun hakkında hiç bir bilgim, bir ön araştırmam yoktu.. Daha önce "Siyah Çoraplar" adlı oyun ile hüsrana uğramıştım.. Bir görelim bakalım, bu sefer nasıl olacak fikri ile konuya yaklaşmışım..

>>>>Senaryosu ile bir o kadar da ilginç olan "Kedi", oyunculuğu ile de harika bence.. Denk gelirseniz, mutlaka izleyin.. Gaziantepte ki sahneyi tıklım tıklım dolduran insanların tiyatro sevgisi görülmeye değerdi.. Anadolu da yeniden yükselecek bir kültür ışığı tüm Türkiye ye yol gösterecek diye düşünüyordum fuaye de.. Oyun bitimi, bütün seyirciler, çok büyük bir çoşku ile alkışladık.. Oyuncular ile seyirciler arasındaki iletişim sağlanmıştı.. Iletişim ve gelişim..
"Konu: “Şiddetin ve terörün giderek tırmandığı günümüzde, terör ve terörizmin altında yatan nedenlerin bazen de çok basit ve sıradan olduğunu aynı zamanda topluma şiddet yoluyla korku salan bu hastalıklı kişilerin silahı en sonunda yine kendilerine döndürdüğünü izleyeceksiniz."
>>>>Van Devlet Tiyatrosunun bu oyunda emeği geçen tüm kadrosuna, Nerelerden de gelipte bana ve diğer arkadaşlarıma bu keyfi yaşattığı için buradan çok çok teşekkür ediyorum..

Salı, Şubat 20, 2007

Adalet

>>>>İş için gittiğim bir fabrikanın başımızda duran bizden sorumlusu ile sohbete dalmışım. Güneş in altında bende nasılda bir heyecan.. Yaptıklarımızı, fikirlerimizi paylaşıyoruz arkadaşlarla.. Günler sonra boğucu ofis ortamından uzaklaşmışım.. Açık hava ve güneş; ben daha ne isterim!.. keyifli bir gün..

Kavaklı parkı-1; GaziAntep, 2006 © TOA

>>>>İçimde çılgın, aşkın ve deli dolu bir arzu olsa da... İşimde sıkı kurallarım vardır.. aynı zamanda ciddiyet olmazsa olmazlarımdandır. Bunu fakedince ustabaşı; Konu döndü dolaştı geliverdi; kurallar ve kanunlara... "Öyle demeyin ama!" ile başlayan bir hikaye, anlatılıverdi...

Kavaklı parkı-2; GaziAntep, 2006 © TOA

>>>>Yıllar öncesi, yeni bir Televizyon almış bizim usta başı.. Markasını bilmesek te olur.. Daha kullandıklarının ilk günleri.. Eş i evde tek başına tek çocuğu ile oturuken.. Yan odada ki TV den kıvılcımlar çıkmaya başlamış... Elinde kova kova sularla yanan yerleri söndürmeye çalışırken, tüle sıçrayan alevlerle baş edememiş kadıncağız.. Çocuğunu da yanına alarak kendini zor atmış dışarı.. Ev yanmış, tutuşmuş birden.. Aile alevlere bakakalmış...... Ustabaşısın mağduriyetini gören Fabrikanın Teknik müdür' ü dava açmasını salık vermiş.. Bizimkisi ilk başlarda pek yanaşmamış.. Ev sahibi de evi onarması için bastırınca; ısrarlara dayanamayıp, pek inanmasa da, davayı açıvermiş.. Bir ay sonra ev e bilirkişiler ancak gelmiş.. İtfaiye ve polis raporları; Yangının TV den kaynaklandığı yönünde imiş.. Dava ya TV firmasından on küsur avukat katılıyormuş.. Bilirkişinin ilk raporlarına itiraz etmişler.. Dava yeniden incelenmek üzere beklemeye geçmiş... Bu arada bizim usta başının Avukat ve mahkeme masrafları 7 milyarı bulmuş.. Yanan, kiracısı olduğu dairenin Ev sahibi de bastırıp; evi yaptırtmış.. Üç milyar ile evi eski haline getirdikten tam 2 yıl sonra diğer bilirkişi grubu gelmiş... Ev tabii ki onarılmış, yepyeni.. Farklı bir şey keşfedememişler... Ancak; Evin elektrik sistemine bakınca elektrik mühendisi; “Tesisat şartname ye uygun yapılmamış” diye yazıvermiş.. Firma suçsuz bulunmuş.. 700 YTL ye aldığı TV; bütün eşyalarının yanmasına ve 10 000 YTL borca mal olmuş.....!...... “Ee! Elektrik tesisatına onay veren kişi/kurumlara dava açsaydınız” dememle birlikte bizim Ömer bey koluma hafiften bir dokundu.. Beklemediğim bir tebessümle yanıtladı usta başı beni.. “Canımıza bir şey gelmedi ya ben ona şükrediyorum” dedi.. Tevekkül bir gülümsenin ardında yatan o acı anlam.. Adaletin yerini bulacak olduğuna dair kaybolmuş inançlar.. Hayatta kalabilmek mülkün temeli...

Pazar, Şubat 18, 2007

Blogania

>>>>Nereden girdim bu bloglar alemine.. Garip sözcüklerin olanı biteni ifade ettiği bu dünya ya... Yazanlar ve yazılanlar.. Dışarıdan sessizce takip edenler.. Sanal bir ortamda farklı bir düzey ve hoşgörü yaratmaya çalışanlar.. Birlikte geçirdikleri onca güzel zamana rağmen, bu PC nin başına çöreklenip yazılarıyla birbirine ulaşmaya çalışanlar.. Aldıkları yorumlara ve link sayısına göre ne kadar da popüler olduklarını düşünenler.. Maddeci bir tatminkarlığın peşinden koşup, sahip olunanlar ile kimliklerine birer rötuş yaptıklarını sananlar.. Ah! şu insanlar... insanlar, üstelik en yalın, içten halleri ile.. Garip gelse de dışında kalanlara.. Birer Blogania vatandaşıyız..

Yesemek; GaziAntep, 2006 © TOA

>>>>Fikirlerimizi, beğenilerimizi normalde sakındığımız çoğu şeyi birbirimizle paylaşıp durur, birbirimizi koruruz.. Gazetenin bir köşesinde, konuşulanlara kulak verdiğimde, bahsi geçilince o blogan'lardan; tebessüm ederim.. Tanımasam da, yüzünü dahi görmesem de; üzüldüğünü bildiğimde, ona yardım etmek isterim.. Varsa bildiklerimi paylaşırım.. Karşılıksız.. O etkileşim ve paylaşım insanları daha güzel, olumlu yapsın isterim..Bazen beceremem, anlatamam.. Ama isterim..

G. ANtep Zoo-1 ; Gaziantep , 2006 © TOA

>>>>Gittikçe göç alan ve çeşitlenen bir ülkenin içinde, çeşitli sosyal gruplaşmalar elbette olacak.. Ama gene de birbirimize, renklerimiz kültürel çeşitliliğimize rağmen bir o kadar da hoşgörülü olacağız.. öyle mi acaba?!.... Belki; Gerçek yaşamda olduğu gibi ileride de bu sanal ortamda Hırs ve Kibir kızıl gözleriyle deliye çevirir insanları... Rant savaşları başlar.. Kaos Blogania 'ya egemen olur.. Eleştiriler belki daha da kırıcı ve kişisel bazda olur.. Okuyucular haris duygulara bürünüp, ürkütücü bir senaryo gibi gelen bu “son” gerçek olur.....

G. ANtep Zoo-2 ; Gaziantep , 2006 © TOA

>>>> Bugün bloglara bakarken sabah, irkildim.. Zeynep in sayfasında ki eleştirinin bir kısmına katılıyor olsam da.. Üzüldüm; yöntemi nedeniyle.. Sonuçlarını, Çevresel etkenlerin içtenliğimize ne kadar büyük darbeler vurduğunu düşünerek... üzüldüm.. Yazılarıma yorum yapmayı blogger olmayanlara açmamıştım.. Beni bilen ve blogumun nerede olduğunu bilenler için blogumun adresini değiştirmiştim... Bu gün eleştirinin yöntemine dair benzer yorumları, Zeynep in yerinde de yaptım.... Benim işim görevim olmasada; bende çocukların resimlerini çeken biri olduğumdan mı ne! sabahın köründe yazmak istedim işte..

G. ANtep Zoo-3 ; Gaziantep , 2006 © TOA

"Sevgili Zeynep;

Ne güzel fotoğraflar çekmişsin.. ki! fotoğrafların; çoğumuzun, bakınıp geçtiği ancak görmeye-detaylarına inmeye- cesaret edemediği noktaları belgeler nitelikte..çoğu insanın konuşmaya bile gerek görmediği, sümen altı ettiği bir konuya; fotoğraflarınla, yazılarınla bir ünlem koymuşsun..Fotoğrafın amacı da bu değil midir birazda?!..Yaşamdan kesitleri yakalayıp, belgelemek..yaşamı sorgulamak..Eser eğer kafalarda bir duygu, düşünce ve sorgulama yaratıyorsa ne mutlu sana.."ben ne yapıyorum bu konuda diyebiliyorsam" bu gün..sen üstüne düşeni bana göre fazlasıyla yapmışsın demektir..senin işaret etmekten başka zaten tek başına yapabileceğin fazla bir şey yok..diğer konuları biz birlikte halletmeliyiz..
İ.L.D. nin yorumları da bunu kanıtlar nitelikte..Ancak, İLD insanların yaşam biçimlerini, tercihlerini eleştirerek değil de; belki bu platform da değil, özel bir iletişimle, "ben/biz bu konularla ilgili şöyle bir çözüm üzerinde uğraşıyorum/z.sizi de aramızda görmek istiyorum/z"..diyebilseydi..çözüme ulaşmak için daha gerçekçi-büyük- bir adım atmış olacaktı....sorgulamak, düşünmek bir başlangıçtır çoğu zaman..
"Her eleştiri kişiye sunulmuş bir armağandır!" Japon Atasözü
Zeynep hanım belki sizin de bu eleştiriden kendinize göre çıkartacağınız fikirler/dersler vardır!
iki kişi konuşurken üçüncünün görevi nedir çok iyi biliyorum, dayanamadım..ben de öylesine bişeyler yazıvereyim dediydim..
Sevgi ile kalın..

G. ANtep Zoo-4 ; Gaziantep , 2006 © TOA

>>>>Blogger ın son uygulaması ile sayfanızı ziyaret edenlere şifre ve sınırlandırma getirebiliyorsunuz.. Bunun tek bir açıklaması var.. Duyulan, duyulacak bir ihtiyaç... Bazılarımız kapatıp gidiyoruz.. Görüyorum.. Üstelik çok samimi ve içten olduklarını düşündüğüm sevdiğim eski arakdaşlarımız bunlar.. Umarım tüm bu yaşananlar ortak bir bağ üzerinde bir gün denge de kalıp, son bulur.. Blogger ların kardeşlikleri ve hoşgörüleri, Tüm Dünya’ ya örnek olur..

Çarşamba, Şubat 14, 2007

Saklı Gömü

>>>>Alışkın değildim bir başına yaşamaya.. Yada etrafımda ki benden uzak kalabalıklara.. Bir terkedeşti, ilk beni istanbul a kavuşturan.. Bursa da o çok sevdiğim arkadaşımdan iş gereği uzaklaşmıştım.. Katlanmam, katetmem gereken, tek başına alınacak bir yolculuktu bu.. İstanbul u keşfetmek.. Endişelerim ve güvensizliğim..... İlişkilerim soluk ve cansızdı.. Puslu bir havada, sakin bir şekilde, sığ bir ahşap iskelenin üzerinde oturup gel-git' lerin altında kalarak boğulmak ister gibiydim.. Bekliyordum.. İçine kapandığım odamdaki imitasyon Dali resimlerimi keşfe dalmışken.. Bir den aklıma geliverdi..
>>>>Yazdıklarımı, çektiklerimi, dinlediklerimi, içten samimi yaşamımı; geleceğe, tanıdığım kimselerin bilmediği bir adaya gömer gibi saklamak...
>>>>Bir 14 şubat akşamı her başlangıcın bir sonu olacağını bilerek, başladım...
>>>>En değerli hazinemi, kendimi, bu blogun içine gömdüm..

Salı, Şubat 13, 2007

ihtiyar çocuk

>>>>Gece zifiri karanlık.. koyu kanatlarını açtı.. kucakladı.. Kulağımda... tatlı bir ninni... gideremediğim gerginliğim.........
>>>>Gece soğuk kolları ile yakalar tek başına.. sarılmak istemesen de.. Dönüp dolanan.. çarşaflar.. Kan ve ter.. Bir karabasan titretirken bedenini.. Kendini tanıyabilmek, anlayabilmek için.. Düşünmek boşuna.. Masamda ki biblonun gözlerinde, sorgulayan bakışlar.. Neden, bu sert bakış.. bu sessizlik!.. Arayış?.....

Yesemek 50 küsur torunlu Dede; G.Antep, 2006 © TOA

>>>>Gerçekler.. Kaçınmak için değilse de.. Soluğumun bulanıklaştırdığı bir pencereden sokaklara bakınmak.. Düşlemek..
>>>>Onlar.. Kesik buğdayların arasında.. Neşeliydiler.. bütün çocuklar.. koşuyorlar.. rüzgarları arkalarına alarak.. uçarcasına.. yalnız biri.. yalnızca engellere takılıp sürünen.. hıçkırıklar.. arkasına bile bakmadan gidenler.. Gülüştüler.. Meğer solgun bir maskeymiş sırıtmak, arsız bedenlerde.. Ağlama! Bırakılanlar küskünken yaşama.. nedenler önemsiz.. ağlamanın bir çözüm olmadığını anlayabilmek.. hiç kolay değil, yeni bir şeyler öğrenebilmek...
>>>>Cumbalının pervazında.. ilgisizliğe tutsak bir sardunya.. balkonundan bakınıyor sallanarak sandalye.. bir ihtiyar hayatının aksak ritmi ile devinirken sandalyesinin tepesinde.. Akreple yelkovanın kollarına sıkışmış düşünceler.. Süzülen damlalar.. Yanaklarından kayar umutlar, bilinmez geçmişine.. Zamanla unutulmak.. Unutmak bir bir.. Her bir detayı.. Önemsenmeyen kekeleyen sözcükler.. Hal bu öyle ki, hep bir başa dönüştür yaşamak.. İlk ve son.. baharlar birbirini kovalar.. Doğum ve ölüm.. Hep aynı çığlıklar.. Gülüşlerse, geleceğe yadigar.. Bence; sen, üşenme! Kalkıp silkin bu yaşlı çocuğun ihtiyar gözlerine bakarak.. Bastonuna yaslanarak.. Her umutsuzluğa kapıldığımda.. Anızların arasında sere serpe uzanan o çocuk.. hüzünlerle boğuşurken.. o ninniyi dinlemek.. Pencerem de ki buğulara dalarken.. Hayatı torunlarının gözünden yaşlar akarken yeniden anlayabilmek..