Cumartesi, Nisan 14, 2007

Dumanı Tüten

>>>>Koşturarak fırladım evimden. Nedense her bir sabahın garip ve yinelenen bir başlangıcı var. Yola koyulmuş başka başka araçların arasından geçerken, penceremi aralayarak saçlarımı dağıtan o yeli alıverdim koynuma.. Titredim.. Penceremin açık kalan ucundan bir film şeridi hızıyla akıp gidiyor işte hayat.. Bakınıyorum.. Işıklarda durdurup kendi filmimi, seyre dalıyorum el alemi.. Dikiz aynamda; direksiyonunun üzerine asılı kalmış iki el.. Simsiyah ojeleri.. Yumuk yumuk parmakları arasında kederle tütüveren bir sigara.. Gölgesinden kurtarınca kendini binaların, yüzünde hayatın izleri.. Dalgın düşünceleriyle o kadın; belirgindi.. Belirgindi; Küskünlüğü ve huzursuzluğu.. Dudaklarıyla sımsıkı sarılarak sigarasına, derin bir soluk aldı.. Orta refüjun çimlerine dalıvermişken, kafasından kim bilir kimler geldi geçti.. Hiddetle basarken sigarasını küllüğüne, önümdeki kavşaktan geçen bir başka arabanın penceresinden de bir tanesi fırlayıp uçuverdi yere.. Yokluğuna deli divane olduğumuz, ama bir fiske ile de hayasızca terk edebildiğimiz, o keyif verici nesne.. Dumanı tüten; başka bir sigara..

Karanlık Oda Çekim denemesi; GaziAntep, 2007 © TOA

>>>>Kavşağın ortasında; Hüzünleri öğüten bir değirmen misali.. Tütüyor, geçip gidenlere inat tek başına.. Salınarak yükseliyor göğe dalgalı saçlarıyla.. Her bir geçen tutku dolu yolcunun peşi sıra kıvrılıyor.. Sallanıyor sendeleyerek kıvrak bedeni.. İncecik kolları ürkmüş, belli.. Bırakılıp kalmış yol ortası, ateşi söndü sönecek.. Yuvarlanıp atıyor kendini tekerleklerin altına.. Yoksa çiğnenip yok olmak mı istediği!.. yok olmak yada gitmek.. Tütsülenen hayatları tüketen.. Arzu ile hep istenilen.. Dudaktan dudağa sımsıkı dolaşan.. Renkli ve kısacık ömürlü kelebek kanatlarıyla içimizi kaplayan.. Yokluğuna deli divane olduğumuz o dumanı tutabilir miyiz ellerimizle?.. Kucaklayıp göğsümüzde, yokluğunu unutturabilir miyiz kendimize?.... Arkamdan çalan kornaların peşi sıra asılıyorum pedalıma.. Sürüyorum hayatımı, bir kavşağın ortasında yapayalnız, kararsız, dumanı tüten her bir şey e.

Pazar, Nisan 08, 2007

Düğün Şarkısı

>>>>Her hafta sonu Tiyatroya gitmeye çalışıyorum.. Bir yandan oyunu izlerken bir yandan da insanları gizliden gizliye süzüyorum.. Mesela bu hafta sonu Düğün şarkısı adlı oyuna gittim. Oyun tek kişilik, tek perdelik bir oyun.. Psikolojik dengeleri kaybolmuş, akli dengesi yitik bir kadın, önceleri çoğu izleyenin ilgisini çekmemişe benziyordu.. Evlilik ile ilgili çeşitli trajik düşler gören o oyuncu ve bunu fırsat bilip bunda romantik bir yan bulanlar.. her verilen mesaj ve romantik anı değerlendirircesine sevgililerine sarılıyorlar.. Bazıları; bırakıp oyunu çıkıveriyor saygısızca.. Genellikle genç kadınlar bunlar.. Orta yaşın olgun kadınları fazlaca hassas karşılıyor o trajediyi.. Yaşanmışlıklar ve aldatışlar tepki çekiyor kadınlardan yana.. Oyunda bir kadın, onun evlilik düşleri, aşık olduğu kocası ve bu duruma düşmesine neden olan olaylar anlatılıyor.. Feminen bir eleştiri hep var elbet, genellikle erkeklere yönelik.. Alınmadım üzerime ilk başta.. Kadını tanımak adına; put kesilmiş, dut yemişe dönmüş delikanlı sevgililerin sabrına bakıyorum göz ucuyla.. Suskunlar yanlarındakine inat..Yer yer oyuncunun aşırı hassas, annesiyle paylaşımlarına gülüyoruz.. belli ki bildik sözcükleri buluyoruz o konuşmasında ve heyecanında.. Genç kadınlar biraz da bozuluyor evliliğin sorgulandığı o durumlara.. Evlilik ciddi bir düş elbet, sorgulanmak içinse fazlaca gerçekçi ve dokunulamaz... Oyunun sonunu burada anlatmadan yorum yapmaya çalışmakta ne kadar zormuş..

İzmir Devlet Tiyatrosu - Düğün Şarkısı

>>>>Sahne ve dekor çok iyi seçilmişti. Bir Lunaparktan fırlamışa benzer güldüren aynalar sahnenin her yerinde idi. Çarpık aynalar kadının kendine bakışındaki düşselliği simgeler nitelikteydi.. Sahnenin bir köşesinde, elinde klarneti, sanki bir mitten çıkıp gelivermiş telli duvaklı bir gelin; hepsi ayrı ayrı tamamlayıcı birer faktördü sahnede.. Bir kenarda oturmuş öylece; esas oyuncunun duruşuna ve anlattıklarına klarnet’i ile eşlik ediyordu.. Oyun boyunca duvaklı gelinliği ile ne konuştu ne de yerinden doğru dürüst kalktı..... Dengesini yitirmiş o kadının içine düştüğü buhran, bende korku ve müthiş bir hüzün yarattı.. Ürperdim.. Bir kadının sevdiği uğruna nelere katlanabileceği ve ne hallere düşebileceğini gösteren bir senaryo vardı önümüzde.. Şüphesiz her şeye gülüp geçebilen yeni jenerasyon için sıkıcı ve vakit kaybı olan bu oyun; sonunda ne çok şey kattı bana.. Koptu kopacak, pamuk ipliğinin ucunda bir psikoloji.. İstenilenler ve bulunanlar, elde kalanlar.. Hayatlarını adayacakları erkekleri arayan o kadınlar.. Tanıdıklarımı, eskittiğimi sandıklarımı düşünmeden edemez olmuştum.. “Ne yaparsan yap, ama kadınların ah!ını alma evladım..” demişti bir baba.. O yüzden belki de bu kadar uzak duruşum.. Ah! ı çok defalar alınmış, dumanı üzerinde tüten o yalnız kadını izlemek, beni çok derinden etkiledi..

Tek ; GaziAntep, 2007 © TOA

>>>>Not: Oyunda özellikle müthiş performansı ile bende büyük bir hayranlık uyandıran; Şebnem DOĞRUER i ve İzmir devlet tiyatrosunun oyunda emeği geçen tüm ekibini yürekten kutluyorum..