Cumartesi, Mayıs 31, 2008

Yazmak için

>>>>Başlamak bazen o kadar zor ki!.. Başlamak, yapmanın yarısıdır derler.. Başlayabilmek yapabilmeye gem vuran bir düşüncedir aslında.. Mantık yürütür en kaçamağından insan.. "Yazmak için yazmamak ya da bir şeyleri yapmak için yapmamak gerek" der önce.... "Nereye nasıl gideceğini tam olarak kestiremeden başlamamalıyım" ya da.. "Nedenini ya da gereğini içimde hissedemeden başlayamam".. Hep bir mazeretimiz vardır ya başlayamamak için... Ancak irdeleyip her şeyi, sonunda, ürkerek dahi olsa başlayabiliriz.. Başlarız, başladığımızda bitirebileceğimize olan sonsuz inancımız sırtımızda......

Hatay ATA koleji; Antakya, 2007 ; © TOA

>>>>Başlayamamak dedim ya!.. Bazen sanki basılıyor bir buton a ve devre dışı kalıyor; beş duyu ve o düşünce.. Mazeretim vardı ya! "Yazamam ben; düşünüp, planlayarak. Duygusuz ve mekanik-kimimize göre- olsun istemem.."......... Yazan için en kolayı bence sorgulamadan, akar gibi yazabilmek.. İçinden geldiğince.. düşünmeden.. kestirimsiz.. sonuçları önemsenmeden.. yazan için düşünmeden yazabilmekte tek sorun ise; beklemek.. Ummadığımız bir an ı, evet o en derin An ı beklemek.. Zamanı geldiğinde içinden söküp atabilmek.. Hepimizin hayatında karmaşa ve koşuşturmaca var.. Bir fikir belirse dahi.. kalamıyorsun kendi başına.. Kaçıyor burnunun dibine kadar geliveren gezgin ruhlu o AN.. Başka bir fikir gelip onu sislerin içine gömüyor.. "ne yapacaktım ben şimdi" leri kurguluyor düşünce son sürat.. Dalıp çıkışın ne kadar çok ise o kadar düzensiz ruhsal ritm.. Kafan Ambale.. Gereklilikler ile düşler arasında gidip gelen bir yakan top......

Antakya Carsi; Antakya, 2007 ; © TOA

>>>>Başlayabilmek içinse en kolayı elbette refleks davranışlarımız.. Hayatımızın en hızlı, verimli zamanları bu istemsiz kararlar ile geçen süreçlerden ibaret.. Öz devinimlerimizin (otomatizm) bizi sürüklediği o an lar.. Bazen amigdalanın beden e egemen olduğu o an’lar.. işimize geliyor kendiliğinden yapıla gelen.... Her seferinde düşünmek ve sonrasında hareket e geçmek ne kadar mantıklı bir seçim de olsa, kaybedeceğimiz zaman ve enerjiyi düşünüyor insan.. Verimlilik budalası endüstri toplumunu oluşturan bizler için müthiş bir kayıp elbette bu.. Seri üretim ve bant sisteminden bu yana her şeyi basite indirgeyerek hızlandırmak derdinde olan insanlık içinse müthiş bir israf.. Bir de şu açıdan düşünmek gerek tabii ki: hızlı ve sayıca çok mu olması yoksa az ama kaliteli olması mı iyi ?.. Yazmak gerektiği için mi yazmalı yoksa......................... Tercihiniz?..

Hatay Valiliği; Antakya, 2007 ; © TOA

Cuma, Mayıs 02, 2008

Nev bahar

>>>>Bir köy yoluna girdim geçenlerde... parça parça taşlarla döşenmişti düzensizce.. parçalanmış toprak, taşlarla güçlendirilmiş.. basit bir köy yolu........ Hayat denilen o an bir yolculuksa.. bazen yollar daraldıkça yavaş gidebiliriz.. akışını hızlandırmak istemeyiz pekala?!......

Sümela dan inerken TOA; Trabzon, 2007 ;

NOT: Ebru ya fotoğrafını benimle paylaştığı için teşekkür ederim..

>>>>Parçalanmış o çorak toprak kırma taşlarla kaplanmıştı.. önümüzdeydi işte.. zıplatırken her bir taş oturduğumuz koltuğumuzdan.. sarsıntılı bir ruh hali de eşlik ediyordu içeriden.. kavurucu bir sıcak vardı sanki dışarıda.. halbuki vakit henüz çok erken.. belli; yeni yeşile bulanmış çayır çimen.. buralarda, rüzgara sırtını yaslayarak beyaz bir kısrağın dört nala koşuşunu hatırlıyorum.. evet!.. aklıma geliyor işte çirkin kralın o filmlerinden bir sahne.. henüz yeşermiş buğday.. dalgalanan tarlalar rüzgarı yüklenir.......... Görüyor musun?!.. burnuna dokunan bir koku kadar gerçek dudaklarının kelimelerle ifade edemedikleri.. peki duyuyor musun?.... nasılda uğulduyor azıcık dahi açık kalsa pencerenin köşesinden bucağından içeri süzülen.. rüzgar bu eser gider......... Sarsıntılı o köy yolunda, bakınıyorum sağlı sollu.. bakınıyorum etrafımı çevreleyen yeşil e.. sere serpe uzanan o siyah beyaz sürüye.. baharın sunağı yeşile.. kıştan saklanan o kutsal emanet e........ Bazen.. hissediyorsun.. hissedebiliyorsun........ Ne kadar dışında kal sakta.. bekle-me-diğimiz bir an.. tabiat bizi yakalıyor kendi sinesine cüretkarca davet ederek.. nev bahar.. sanki karnı burnunda bir kadın.. ve diriliş.. bıkmadan usanmadan yinelenen ve sahnelenen o oyun.. seyirci oluyoruz isteme sekte........ Yeşili kuşanıp rüzgara diklenmiş arpacık bile boyun büküyor olgunlaştıkça........ Dört nala dur durak bilmeden koşturanlar: İşte şu an pekala yavaş gidilebilir.. ve hatta durup öylece bir bakılabilir... hissedilebilir..

NOT: Fotoğraflar orjinal film karelerine aittir.. Yalnızca düzenleme tarafımdan yapılmıştır..