Cumartesi, Temmuz 22, 2006

Mektuplasmak

>>>>Nereden geldi aklıma bilmiyorum.. Kısa bir süre önce sevgi dolu, yogun bir hafta sonundan sonra bir güzelle sözleştim.. Uzaklaşmış, Ayrılmıştık.. Mektup yazacaktık birbirimize.. Mektup yazmak tıpkı eski bir sevgiliden, geçmişten geleceğe bir nesneyi yollar gibi.... ama öyle bir nesne ki; içinde insan var, fikir var, duygusu, kokusu var.. solmuş yapraklar, parfümünden bir kaç damla, hüzünlerinin pınarından bir kaç damla var bazende... yazıları okurken neler düşünmüş anlaşılır kaleminin titremesinde.. Susadığını ise kalemini değiştirmesinde... hissedilebilecek ne kadar çok işaret var mektuplarda.. MEKTUP larda sanki anlatılan paylaşılan daha çok değer var..

Istanbul Unv-1, Beyazıd Meydanı, 2006, istanbul © TOA

>>>>Bir mektup yazmayalı ne kadar uzun zaman oldu.. Beni bilen anlayan biri ile parmaklarim ağrıncaya kadar yazışmayali, yazmayali, paylaşmayalı mektupları.. ne kadar uzun zaman oldu.. üniversitedeydim o zamanlar.. bir tatil kampında tanıştığım Ezelhan isimli hoş bir bayanla yazışırdım.. Grubumuzun Madam Ezelhan'ı.. Sanki bir fransız asili ve vakur tavrında olmasından öte; neşeli, sevecen, özgeci bir bayandı Madam.. Nezekaten de olsa, kendinden bilmem kaç yaş küçükte olsam, gene de mektuplarıma cevap yazardı.. o yüzden olsa gerek pek severdim mektuplarını.. Değer verilmek kimin hoşuna gitmez ki?.. Ya da öyle hissetmek kendini... Gelen her mektubu en az 3-4 kez okurdum.. Sanki yazısı da farklı idi.. imla hataları, kelimelerin uzerini çizişi, alalacele yazışları.. kısa da olsa cevapsız kalmayaşım.. hangi ruh halinde yazıldığını gösterir gibi.. içtenliği... yazışmalarımız..

Istanbul Unv-2 , Beyazıd Meydanı, 2006, istanbul © TOA

>>>>Mektubumu ona yolladıktan sonra, üniversite deki posta kutusuna gidip gidip dururdum sürekli.. Ayrılmış birçok kutunun içinde, o "O" harfli bölmede, bir çok mektubu geri de bırkatıktan sonra farklı bir renk ve dişilikte ki o zarfı alır, okulun en ıssız köşesine çekilirdim.. Tek başıma usulca ve yavaşça okumak isterdim.. Belki hoşlanmıştım madam'dan.. ondan bana gelecek ufak bir beğeni sözcüğünün peşindeydim.. Bilmiyorum.. O zamanlar daha 20 li yaşlardaydım.. şimdi bunları sorgulamak ne kadar da sacma....... Özenle açardım o zarfı, içinden birşeyler yere düşbilirdi belki...düşmedi hiç....... Bazen konulara bir kadının zerafetiyle dokunuşuna bakakalırdım..ya kaleminin kıvraklığı.. hakikaten çok güzeldi, hoştu yazısı.. Okumak, bir yolculuk gibidir gecmişe yapılan.. Okurken, o tatil aylarındaki kısa ve yoğun gunleri yaşar gibi olurdum.. Ekonomik özgürlüğüne kavuşacağı o mezuniyet gününü bekleyişi bazen iletilirdi bana.. sanki geçmişe ve uzaklara bir uçan halıya binmiş yolculuk halindeydim.. daha fazla devam etmeyeceğini bildiğim bu oyunda, ısrarcı, doymak bilmez bir çocuktum onun yanında.. icaben devam edilen bu oyunda, bir gun gorevlendirildim.. Adını bile şimdi hatırlayamadığım bir kuzeni vardı, benden hoşlanmışmış.. benimle mektuplaşmak istiyordu.. Madam ezelhan reddedilebilir miydi.. Asla!.. İlk mektup geldiginde, açtığımda bir yanlış yaptığımın farkına varmıştım.. Yazısının hem konusu, hem tarzı asla bana uygun olmadı... beni mektup yazmadan o kuzen soğuttu.. fazla da yazışamadım sonra.. Büyük bir nokta koymuştum mektup yazmaya.. Renkli ve guzel kağıtlara dökülmüş sözcüklerden baska, elimde ne kalmıştı beni tebessüm ettiren...

Istanbul Unv , 2006, istanbul © TOA

>>>>Aradan yıllar geçti.. Öğrendim ki ulusal bir gazete de muhabir-yazar olmuş bizim Madam... Onun adını goruyorum hep okudugum o buyuk ulusal gazetede.. ona ve yazılarına verdigim degerin önyargılı olmadıgına simdi seviniyorum.. Madam bana yazmayi sevidiren kadındı.. Mektup yazmayı sevdiren biri.. Mutlu bir yaşam dilerim sana madam...Sevgiler..

Pazar, Temmuz 16, 2006

Yenilenme

>>>>Her bir yenilik bir mutluluk doğurur mu? "Tebdili mekanda ferahlık var-mı-dır? her zaman"..

>>>>Zorlu bir taşınma işi... yeni, yuksek binaların olduğu bir yerleşkedeyim şimdi.. 15 katlı binalar birbirine bakıyor.. Birbirine bakan koca koca bloklar.. renkleri disinda ne kadar da benzer ve aynılar.. penceresinden yol gozuken o eski evimi ozluyorum simdiden.... internet cafeden gecenin o en boş saatlerinde evime donuyorum.. ertesi gün iş var elbet.. yollar da bir başınayım.. birden bir ses duyuyorum; bir kerkenez sesi .. bu yüksek binaların ustune yuva mı yapmışlar ne?. Vahşi hayattan, bu sakil sitelerin içinde bir hayat belirtisi var.. ustumde, çok yukarılarda beni takip eden iki göz hissediyorum.. ilerledigim yolda, ufukta acık mavi kararmaya yüz tutmus bir gokyuzu.. gruplar halinde martılar bu ışık huzmesi ile govdelerini gosterek meşk etmekteler... martılarım bembayaz kanatları ile uzaklardan denizin oldugu bir yerlerden bana selam söylediler.. beyaz puanlı bir battaniye gibi hayallerimin ustune ortündüm onlarla.. Martı ve kerkenez sesleri.. hiçbir guzellik bu anda düşüncelerimi arındırmaya yetmiyor.......

>>>>internet cafede iken bir email aldım.. Eskilerden çok sevdigim bir kadından.. tutku ile sevdigim hoş bir kadından.. bir e-mail... her ne kadar bağlıydık birbirimize diyorsak ta uzaklıklara kurban vermiştik sevgimizi.. vermiştim.. gelen bu mail beni uzmedi, kızmadım, kapatıp küfürleri basmadım.. son derece sakindim.. biraz da üzgün.. unutulamazdı paylaşmak onunla en guzel şeyleri.. paylaşmak; sahip olmayı istemeden koşulsuz... en savunmasız haliyle küçücük bir kalp vermiştim ona.. en guzel şey, olmak onun dilinde bir iki sözcük, "my romantic boy"..

>>>>Almanya ya çağrılmıştım... ama gidemedim.. Evlenmek istedigini ve cocuk sahibi olmak istedigini biliyordum.. belki ben degildim evlenmek istedigi.. bilmiyorum.. Ama evlenmekti onun tek isteği.. Tatli ruyalar ile biterdi her bir mailimizin sonu.. Mailleşip ne kadar özel oldugumuzu vurgulamaktan başka bişeyler yapamıyorsakta.. aklimiza gelirdik birbirimizin nedense.. onu sezerdim bazen mesajı gelmeden önce... Aklıma hep Marmaris' te sabah günesin doğusunu seyretmek için, sabaha kadar birbirimize sarılarak kumsala uzanışımız geliyor.. sorgusuz sualsiz konuşmadan bekleyişimiz ve Suskunluğumuz geliyor.. hafif bir tebessüm dolduruyor yanaklarımı.. mutlu oluyorum.. resim sergisinde ödül aldığında, gazetelerde resimlerinin altında Marmaris' ten bahsedildiginde, ben hep; "hey bakın o benim sevgilimdi" diyorum içimden.. mutlu oluyorum her bir hatırasını, dokunuşunu hatırladıkça.. ama benim degil artık o güzelim kadın.. sahibi olamamda artık.. ben hayata yeni bir ev ile dönüşüm getirirken, bir değişim haberi de Almanyalardan geliyor maalesef.. Evlenmiş..

>>>>Düğün fotoğraflarını bana bir site yaparak göndermiş.. biraz buruk bakıyorum.. gülümsüyor her bir karede.. ne kadar mutlu görünüyor.. Peki ben onu seviyor ve onun mutluluğunu istemiyor muydum?!.. o zaman neden bu kadar bencilim.. onun mutluluğunu görmek istemiyor muyum?... tebessümle bakıyorum şimdi biraz daha... kendi karmaşasında kaybolmuş bir garip romantik gibi sessizim.. durgunum.. her bir fotoğraf karesinde bir tereddüt, "bir yanlış mı yapıyorum!" bakışı arıyorum, ama nafile.. her zaman ki gibi capcanlı, dopdolu, neşe pınarım, o benim sevgili Marina'm...

>>>>Mutluluğunun doruklarında görüyorum eski aşkımı.. 250 karenin her birine üşenmeden bakıyorum... haydi kalk diyen, yüreklendiren sesi ve gülüşü; hala aynı gülüşü görüyorum o karelerde.. tam da ben Marmaris e tatile giderken bu bir tesaduf mü? tesadüf mü bilinmez bu hüzünlü haberi alışım.. çevrimin tamamlanması ve beni dönencenin yeniden Marmaris e getirmesi... bir şeye mi gebe bu rastlantı acaba.. hayır bunlar sadece birer avuntu.. Ayaklarım geri geri gidiyor, hatıralarımın beni solduracağı o guzel tatil kasabasına giderken... her bir adım atışımda ve gunesin doğuşunda, güneşlenirken öpüşenleri gördügümde yada sevgilisi ile geceleri kalenin karanlık dar yollarına kaçışanları gördügümde utangaç gülücükler atacağım... hatırlayacagim; guzel, yitik, tükenmiş anıları.. bir gülü avucumda tutup nasıl soldurduğumu düşünerek, kurumuş yapraklarının yere yavaşça uçarcasına dususunde, uzaklardaki gülüşleri görürcesine, gözlerimden damlalar kurumus topraklara bir ulak misali süzülecek.. belki de...her bir yitik yalnız adımım geçmişimden hoş bir anıyı daha gömecek düş mezarlığına.. çirkin,şişman bir çingenenin uzattığı ufak tomurcuk halinde gül'e bakarken anılarla boğuşmak ve tatil yapabilmek.....

>>>>Yeni bir ev, yeni bir mutluluk, bir dinlenme öncesindeyim, Meleğim benim... Marina; Yeni başlayan bu yeni hayatında mutluluklar dilerim... Sweet Dream Marina...
NOTE: Fotografların hiç biri bana ait degildir... Hepsi alıntıdır.. Hatta belki çalıntı da denebilir..

Cuma, Temmuz 14, 2006

Yollarda

>>>>Eger yol bir yere ulaşmak için kullanılan bir araçsa, hayat yollarda olmak demek bence.. Çünkü yaşamamız hep bir yerlere ulasmak icin gecirdigimiz zamanların toplamindan ibaret.. Sonuclar ve sebepler butun bu yolculuklarımızın yanında ne kadar da kısa bir surec... Ihmal edilebilecek kadar kısa... Otobuslerde bunu düşünürüm bazen.. Kaçıp gitmek çözüm degilse bile terketmek tutkusu ile yanarım her yola çıkışımda.. Ozellikle belediye otobüslerini tercih ederim.. çünkü o ortam sürekli bu araci kullananların oluşturdugu bir cemiyet gibidir.. Bilinmez ama tanınırsınız.. insanlar birbirini süzer; "bugun ne giymiş", "bu kız hangi durakta inecek acaba", "bu adam ne garip bir sakal bırakmış", "bu çocugun hareketleri........kıyafetleri de bir garip canım"..... o gün yapılacaklar... dün yapılamamışlar.. Dalıp dalıp çıkarız dalgalı bir düş denizine...

Mecidiye mosque & Mysterious grandpa, Istanbul, 2006 ©TOA

>>>>Otobuste bazıları ise hep bir sorgulama içindedir hayatı... Bazen otobuslerde toplumsallaşır, sahipleniriz... koşarak durağa yetişmeye çalisan bir kadını almadığı için yada bileti olmadığından otobüse alınmayan öğrenci için şoför' e yüksek sesle sitem ederiz.... daha sonra biletsiz çocuğu alsa bile, suçu artık vuku bulmuş, ceza uygun gorulmustur.. Gruba ihanet eden şoför homurtular ile grup tarafından aforoz edilmiştir...

Mecidiye mosque & Mysterious grandpa, Istanbul, 2006 ©TOA

>>>>Ya karşilikli koltukların oldugu yerler.. Aslinda bence iletişimi guclendirmek, dostlukları pekiştirmek icin kurulmuş gibidirler o koltuklar... otobus yolcusu bu yerler de iki turlu de oturabilir.. ileri yada geriye donuk.. ya! Bu da nereden cikti simdi demeyin... Nedense herkes ileri donuk oturmak istegindedir.. ileri donukluk gelecegi gormek istegi ve düşüncesinin bir sonucudur belki de.. Geriye donuk olmak ise biraz daha nostaljik ve geçmişi sorgulamak isteginin bir gostergesi.... geçmişi sorgulamak.. Tam benlik.. Geriye donuk oturmak; dışarıyı ayrintilari ile gozleyebilmek için en iyi yoldur halbuki... gorebilmek için sureniz vardır.. izlersiniz koca koca hayatlardan ufacık kesitleri.. ve bilmişlik taslarsınız, çok genelleme yapıyorsun diyen arkadaslarinizi doğrularcasına.....

Mecidiye mosque & Mysterious grandpa, Istanbul, 2006 ©TOA

>>>>Bir kayınvalide arkaya kurulmuş, sosyetik karısı ise aracın dikiz aynasında süslerini guncellemekte, umursamaz kendine donuk kadınlar; Yazık! o garip kocaya, daha çok çalışmalı...... genç iki kadın şirket arabası ile bu kadarda hızlı nereye gidiyorlar acaba.. Thelma&Louise aklıma geldi nedense.. ne kadar neşeli ve özgür gözüküyorlar........ Gösterişli bir arabanın içinde bir baba ve kızı.. neler olmuş o arabanın içinde acaba.. bir tesselli havası ve kuskun bir kız; ufaklık boynu bükük dışarı bakınmakta, baba ise durumun geçmesini bekler gibi, küçük kızın kaprislerine katlanamayacak kadar sıcak bir gün........... Spor kıyafetleri ile spordan donen yaşlı kurtlar, macera peşindeler; antrapoz izlenimleri, Aldatış senaryoları için harika oyuncular bu hayatın içinde......
>>>>Yollarda olmak isterim.. Penceresinden seritler halinde gecen başka başka hayatlara yüklenmiş anlamlarla.. Aç kalmış hayallerim, gördükleriyle besleniyor.. suflör tadında tekrarlarken başkalarını, Bu ruhsuz makinanın içinde sarsıntılı bir yolculukta, hayatın ünsüz oyuncularını izleyen bir adam.. yollarda bir adam..