Salı, Ekim 06, 2009

Körebe...

>>>>Ev de geçirdim bütün bir günü...içinde..içimde, ruhumu çağıran bir şeyler var..gördüm yine..Penceremin açık kalan..o ucundan, o küçücük köşesinden..uzanıyor ellerim, beni karanlığa gömen, Anadolu nun motiflerle bezenmiş geçmişine..tutunuyorum o bez parçasına..nasılsa misafirim bu şehirde..gitti gidecek, bitecek bu geçmişim....bakınıp gidişine, kucakladım onu sevgiyle..ışıldadı gözlerim..gövdeme sıkışmış atışlarım.. dışarıya çıkarmak istiyorum..çıkarmak istiyorum sınırlarımdan.. onu yakalamak.. eskiden olduğu gibi.. onu bahtsız kaderinden kurtaramadan........ kızılına bürümüş.. Sokaklar.. evine kaçışan; gencecik, ürkek bedenler.. Soluk bir gökyüzü.. bastırılmış o karanlık.. maviye bulanmış bir fırça darbesiyle, geceyi seriyor üzerimize.. gidiyorum.. pedalı dibinde, son sürat.. sağıma almışım yeşilleri.. meşeler.. henüz soldurmadan sonbahar, nasılda mağrur.. işte! dolunay da göründü.... tüm güzelliği ile önümde.. Kesikli beyaz çizgileri kaydırıyorum altımdan.. kurumuş solgun bir yaprak.. çınar yaprağı.. kuş misali süzülerek, meydan okuyor gidişime.. camıma yapışıyor var gücüyle.. üzerimde gezinerek , bırakıyor beni kendi halime.......

Hasankeyif, Batman, 2009 ; © TOA

>>>>Dolunay en güzel yansımasıdır; karanlıkta sakladığımız her bir şeyin..Dolduranay bir anlam katar.. karanlığından korktuğumuz “gecenin bile sevilebilecek bir yanı vardır” der adeta.. Onun ışığına güvenir, başımızı çıkarırız deliğinden.. geceye.. ürkek ama meraklı.. karanlık ve korku çölünde bir vahadır; dolunay... Onda; bir şeyin yokluğunu anlatan, bir değer olmanın hüznü vardır.. Ben; dolunayın yüzünde, kızgın ve ağlayan bir kadın yüzü görürüm.. herkes kendine dair birini görür bence, onun yansıttığı aydınlık gecede.. Dolunay ayrıca bir yansımasıdır, onun yokluğunun.. Anlamının içinde bile onu taşırcasına..

Hasankeyif 2, Batman, 2009; © TOA

>>>>Güneş.... hayatımızın enerjisi.. hayatımızın temel taşı; tıpkı..!....... nasıl aydınlanır insan.. nasılda karşılıksızdır paylaşılan.. sonsuza kadar.. onun gözünün içine dahi bakamasak ta.. o her seferinde nasıl kucaklar bizi doğrudan.. sımsıcak..... cevapsız gidişine.. ondan uzak kalışımızı.. nasılda sorgulayamayız artık!.. nasılda bir parçasıyızdır... ne eksik kalan ne de içinden.. onunla tamamlanır anlam.. bütüne ulaşmak istercesine...... aslında unuturuz.. yok bile sayabiliriz, nasılsa hep orada diye.. Karanlık olmasa ne anlamı vardır aydınlığın.. Yine de bilir korkularımızı.. yokluğunda yansıması ile görünür düşlerimize.. bizde onun karşılıksız bu verişinde, yansımasını görürüz benliğimizin...... Kayıtsızlığımızı.....sorgularız!.. nedenlerimiz vardır elbet..... O karanlıkların içine gömülürken.. aldanırız.. unuturuz gidişini, dalarız onun güzelliğine.. gerçekdışı korkularımızın gölgesinde....... düşünmemek en güzelidir belki de.. savunmalarımızı örmemek için aramıza.. bilmemek en güzelidir belki de.. bilmeyenlere..... bilmeyenlere; güneşin yansıması bir tesellidir... halbuki çoğumuzda bilmeyiz ya!........ Bilmeyiz; düşünmeden, korkusuzca gövdemizi çıplaklığı ile açtıktan sonra.. gözümüzün içine, içimizdeki gerçek anlamları yerleştirdikçe.. karşılıksız sevebildikçe .....!. ne kolaydır sevilebilmek..... kaçarız... kabullenemeyiz korkularımızı.. korkunun üzerine gitmek korkmadığını göstermez ki!..... gerçeği yaşamak, olacakları düşünmemek ve olabilmek.. içten ve sade... sevebilmek; güneşe doğrudan bakabilmek gibidir.. Hayatı gerçekçi yaşayabilmek ve sevebilmek bir cesaret işidir....!...

Pazartesi, Haziran 15, 2009

Fayda

>>>>Geçen haftasonu Istanbul daydım..özledikleri ve gözledikleri arasında bocalayan biriydim istanbulda ben..Barbaros parkında boğaza nazır oturup, kuşların arasında elimdeki dergiyi okurken sorguladım durdum..yerimi ve varlığımı..

Süryani Düğünü 1, Adıyaman, 2009 ; © TOA

>>>>Öğrencilik yıllarım..Universiteye yeni başlamış toy bir gencim..heyecanla ve gönlümce yaşadıklarım..İçinde bulunduğum tüm koşulları zaman içerisinde aşabilen ben, çok rahatta adapte olurdum şartlara..Ucundan yakalamak var ya hayatı tam elinden çıkıp gidiyor derken..ve sarılmak uzun zamandır kaybedilmiş bir değeri bulmuşcasına..İnsanlara kattığım kadar mutlu idim..Vermenin değerini en çok kaybetmeye başladığım o anlarda öğrenmiştim..Ne vardı ki zaten elimde....Değerler, sevgim ya da güvendiklerim..verdiklerim..insanca ve karşılık beklemeksizin..

Süryani Düğünü 2, Adıyaman, 2009 ; © TOA

>>>>Yoğun bir günün gecesi yatağımda uyumaya çalışıyordum..çalışıyordum..herzaman ki gibi kalabalıktı evimiz.. Zaten beş kişi kalırdık o evde.. Birde kız arkadaşlarımız, gürültü ve curcuna....Gece sıkıcı geçmiş olsa gerek, tepeme dikildiler.. kalk ne uyuyorsun türünden tacizler başlamıştı çoktan.."Canımız sıkıldı ne yapsak" diyorlardı boyuna..Sırtımı yatağın içinde bezgin bi şekilde arkadaşlarıma döndükçe..

Süryani Düğünü 2, Adıyaman, 2009 ; © TOA

>>>>Universite de Evden sıkça dışarı çıkar, dolanırdık..O zamanlar ne internet ne cep telefonları var.. Sohbetlerimiz daha bir candan ve içtendi sanki...Cumhuriyet caddesinde -ki biz ona mecburiyet caddesi de derdik- gezerdik arkadaşlarımızla..... Cadde şık ve göz alıcı mağazalarla doluydu..Tüm o mağazaların arasında ufak bir büfe dikkatimi çekerdi hep.. Camları öyle kirli ve dergi düzeni o kadar bozuktu ki!.. Camlar; arkasında ki dergilerin yazıları okunamayacak derecede çamurlu idi... o büfenin önünden her geçişimde, o büfeyi ne kadar daha iyi işletebileceğimi düşünüp dururdum..

Süryani Düğünü 2, Adıyaman, 2009 ; © TOA

>>>>Yatağımda üzerime arkadaşlarım çıkmış, tepinip, beni itip kakarken, "haydi ne yapalım canımız sıkıldı '...........' uyuma da bişeyler düşün" derlerken.. aklıma geldi, o büfe.. Durumu anlattım.. Ve neden o adamın dükkanına gidip pencerelerini temizlemiyoruz? diye sordum... Mevsimlerden kıştı ve dışarıda kar yağıyordu.. O an için canı sıkılan ve dışarı çıkmak için belki de bahaneler arayan arkadaşlarım bu fikre öyle sıkı sarıldılar ki.. Hemen evin içinde eski gazeteleri toplamaya ve cam sil ve çekçek leri ayarlamaya koyulmuşlardı.. Pijamalarımızın üzerine giydiğimiz parkalarımız ve temizlik malzemeleri ile çok geçmeden sokaklarda yürüyorduk.. Lapa lapa yağan karın altında.. Büfenin önüne geldiğimizde, yanımızda yavaşlayan ve bizi gözetleyen ekip arabasını atlattıktan sonra iş e koyulduk.. Uzaktan bizi izleyen arkadaşlarımız karların üzerinde yuvarlanıyorladı, gülerek.. Gecenin 4 ünde büfenin bütün camlarını ve alüminyum çerçevelerini tertemiz yapmıştık.. Tabi ki sabahta ilk işimiz, dükkanı açan sahibini, memnuniyetini görmeye gitmek olmalıydı.. Uyandırdım herkesi.. Açıkçası daha önce büfenin sahibini hiç görmemiştim.. Gittiğimizde çoktan açılmıştı büfe... İçeride yaşlı, kirli sakallı bir adam oturuyordu.. Süzgün, durgun ve mutsuz görünüyordu.. Dayanamadım, büfeye daldım.. bişeyler almak için.. O an büfenin içindeki alkolün kokusu burnumun direğini kırdı geçirdi.. Sonradan öğrendim; alkolik o adamın, dükkanında gizlice içki içtiğini.....

Perşembe, Nisan 09, 2009

Sağlama

>>>>Her gün genellikle aynı yoldan gidiyorum işime.. iş bir metronomun cubuk sarkacının ucunda salınan beni, götürüp getiriyor aynı tempoda... yolda.. aynı yerde açıp dinlediğim o, "Don’tGo" şarkısı... bilerek alınan yol.. yadsımak.. düşündüm de bilipte yapamamak, yapıpta neden yaptığını bilmemekten daha kötüdür.. böyle bir düşüncedir bazen ayaklandıran duyguları..

Tepeköy Kedileri-3 , Gökçeada, 2008 ; © TOA

>>>>Orada; Bir kadın kıvraklığında sarmalanır düş, düşüncenizin üretildiği her bir hücrenize.. Aslında hep yalnızdır insan.. tek başınadır.. Yaşamaksa Tutku ve ter içinde olmalıdır da!....... Tekrarlanan o yolculuksa bir düş ya da içine sürüklendiğimiz ıssız bir mağara.... Aracımın içinde her sabah.. o kaybolduğum mağaranın içinde.. Camlarda ki damlalar, izlerini bırakırken yüreğime yağmurun.. yaralar açarak süzülürken yollarda.. Arabamın, o cam fanusun, dışındakine dalarım.... her sabah ki gibi.. Değişim; önce sorgulayarak başlar ya!.. Aslında; Her sabah kendimle baş başa kaldığım o yolculuk, bir hakediş.. bir sağlamasıdır hayatımın..

Sufle

>>>>Nasılda geçmiş zaman..Nasılda yığılmış içime..toparlanmayı bekleyen huysuz bir kadının evi gibi.. bakınıyorum uzaklardan sokulup yardımcı olmaya çekinircesine...Yığıntıların arasında bunalmış bir anlatıcı..Sevimli bir hikayenin ya da bir filmin arka sesinde..fısıltısında.. mırıldanarak...

Tepeköy Kedileri-1 , Gökçeada, 2008 ; © TOA

>>>>Fırsat bilmistim bozulan ayarlarımı..bağlanamayan hantal masaüstümü.. düzeltmedim arızasını.. fırsat bildim, dışarıyı benden uzak kılan sanal bağ arızalarımı... Bilgisayarının dibine ilişkilendirilmiş, dışsal özentili sosyapat ı uzaklaştırmak istedim oradan.... anladım sonunda, korkularımın nelere sarıldığını.. kaçışımı.. anladım 4 köşe ve bir düzleme sığdırılmaya çalışılanı...modern hayatın karagöz sahnesinden aklımıza istemsizce süzülen gereksizlikleri...uzak kalmak istedim..sunulan basitliği köşesinde yalnız bırakarak..

Tepeköy Kedileri-2 , Gökçeada, 2008 ; © TOA

>>>>Anlatacaklarını dimağına dolduran uslanmaz bir anlatıcı olmalıydım..süzülmeliydi kelimeler yaşadıklarımın dikleşmiş keskin kayalarının üzerinde ki yemyeşil yosunların üzerinden süzülen kar suyu gibi...yaşanmış..arınmış....damıtılarak ulaşmalıydı sözcükler....köpüklü sulara dalan çılgın kadınlar kadar saf ve duru... içten ve heyecanla..Yalın hikayelerin köşesinden yeniden seslenmeli biri..izleyerek..bir suflör gibi..

Pazar, Mart 08, 2009

Issızlık ve ...

>>>>Sabah yatağımda uzanıyorum.. Sisli ve karamsar bir gün.. loş bir sabah..... Akşamdan kalma içkili ve yorgun bedenim dolanıyor dört bir yanına yorganımın.. Güneşin soluk nefesi dokunuyor.. dokunuyor parmaklarım yapışık perdelerini henüz açamamış düşlerime.. aklımda bir kadın..geçmiş günlerde o zamanlar ilk kez görüşmeye gittiğim.. hoş bir kadın..

Ürkek Merak , Kaz dağları, 2008 ; © TOA

>>>>Yine aynı gün... Bugün... Yetişmeye çalışıyorum koşturarak.. Kadıköy de.. Hani şu durakların, Haldun Taner sahnesinin olduğu yerlerdeyim.. Yine günlerden Pazar.. Kim bilir kaç yıl önce.. İşte! onu görmeye gidiyorum, Beşiktaş a.. Heyecanla.... Erken saatler, Kadıköy ün ıssızlığı.. Sakinliği.. Kalabalıklardan arındırılmış bir boşluk......... Yalnızlığından, gizlenmişliğinden arınmıştır terkedilmiş diyarlarda insan.. O boşluk; aslı kalabalık, boşaltılmış diyarlarda çırılçıplak hissetmek gibidir.. Davranışlarının ve görünümünün anlamını birden yitirmesi gibidir; ıssız bir yerde kalmak.. Gerekliliklerini, içine kapatıldığın şekilciliğini, daha net sorgular insan... Yaptıklarımızın yüzde kaçı başkalarının etkileri ile şekilleniyor?.. kim bilir!.. Hep bildiğin kalabalıkların içinde kaybolduğun bir yeri, boş ve ıssız görmek ayrı bir heyecan.. Arındırılmış ve senin keşfine sunulmuş gibidir dünya; o an.. Geceleri bomboş sokaklarda, ıslık çalarak yürümek gibi.. belki de ürkütücü olmayan garip bir heyecanı içinde yeşertmek..yeniden büyütmek..bu yüzden..özgür gibi hissedersin, kimselerin bilmediğini düşünerek..O zaman görebilir ancak bir insan.. kim için, kimler için değiştiğini.. aynada ki gerçek yansımasını.. Dedim ya! ayrı bir çıplaklık halidir; ıssızlık.. Beklemediğim bir anda ıssızlığın ortasında tek başınaydım işte.. Şaşkın ve heyecanlı....

Medeniyetin beşiğinde kadın olmak-1, Assos , 2008 ; © TOA

>>>>Tüm yollar kapatılmıştı.. Bariyerlerin yanından sıyrılarak daldım boş sokaklara...aklımda sevgilim..geçireceğim günün özlemi..yağmurlu o havaya rağmen keyifliyim.. Çizgilerden adımlarımı uzaklaştırmadan yürüyorum yolun göbeğinden (aslında geceleri de severim bomboş caddeleri, ortasından boylu boyunca kat etmeyi)..... Sevgilimin özgürce, yanımda istediğini diyebildiği, yapabildiği ve sanki bir ıssız ada olan yolun ortasında öpüştüğümüzü düşündüm.. İstediğimiz tutkuyu yakalayabilecek çıplaklığımızı ve özgürlüğümüzü düşledim.. insanların, görüşlerinin üzerimize binmediği, keyifli o boşluğu düşledim... kendindenliği ve içtenliği....... O ada yı yaratabilir miydi ki!.. kalabalıkların içinde kaybolmuş insanlık......... birden.....pusların içinde bir kalabalık gördüm; o sevgiliyi düşlerken.. bir gürültü koptu sonrasında... bağrışmalar.. ellerinde kırmızı bayraklar.. boyunlarında fularlar.. bir eylem bir gösteri !.... düş bitmişti.. Caddeyi boşalttım kalabalıkların doldurması için..

Medeniyetin beşiğinde kadın olmak-2, Assos , 2008 ; © TOA

>>>>
Çoğunluğu, ön safları doldurmuş erkeklerin oluşturduğu, bir grup geliyordu “Kadınlar günü” nü kutlamak için.. Nereye ulaşmak istediklerini bilmeyenlere, istediğim kadına ulaşmak için; bırakarak ayrıldım o ada dan.. Haklarını erkeklerin aradığı, edilgen bir kadın toplumunun sorunlarının neden çözülemediğini ve belki de daha bir çok şeyi ben ilk kez o gün anladım..