Pazartesi, Mayıs 30, 2011

Aşk gerçek..!..

>>>>Geçmiş.. Aşk bir körlük hali ise varlığı ne kadar gerçek olabilir.. aslında hayalperestlerin en büyük belasıdır belki de, Aşk.. Birden bire kapılıverdiğimiz körolası Aşk..
>>>>Her ne kadar savunmasız yakalamsamda bu son seferinde.. ve debelensemde her seferinde, kaçırmak için düşüncelerimi o güzelin geleceği hayalinden.. Her hüzünlü tınıda yüreğime bir çizik daha salınıyor, kör bir kasaturanın kırık ucundan... kontrolüm-aslında gerek te yok ya!..- kayboluyor, son zamanlarda.. Unutmak çabasındayım, istemeden, düşüncesizce saplanmamak için o batağa.. Halbuki bu bir hissedebilme meselesi ve o an geliyor birdenbire.. Herkesi sorgularken biri çıkıyor karşına koşulsuz inandığın.. biri çıkıyor gözlerinin içi ışıl ışıl.. Anlamlar yükleniyor,kendini içine hapsettiğin hayatına..
>>>>Üniversite de iken, Hesse yi okuduğum çağlarda edindiğim bir prensip.. hala çekiyorum bu konuda tutarlı oluşumun cezasını..
Beynimizin iki bölgesi.. iki tema.. mantık ve duygu.. iki çakışan deger yargısı.. karar verici.. ah herşeyden öte bizi yönlendirenlerimiz.. siyah ve beyaz gibi çakışırlar çoğu kez içimizde.. Hissederek yaptığımız gençlik kararları, yerini tecrübe denen ve ardına sığındığımız mantıksal döngülere bırakır.. Hisseden bir canlıdan, mantıksal döngülerin içine kendini hapseden bir robota doğru aldığımız yeni oluşumun adına da çoğunlukla, olgunlaşma deriz... işte birileri diyordu, ben üniversite iken: "ey insan olgunlaşma denen oyunda mantık adına piyon olma.. Çünkü mantık öldürüyor hislerini.." İçinde kalan son kırıntı dahi olsa o sevimli çocuğu yaşatmaya çalış.. Bu gün o çocuğun sürüklediği bir adam oldum.. yüreğimin sesini ölene kadar öncelikli olarak dinleyeceğim.. Yoksa olgun biri değil miyim?.. olgun biri: kime ve de neye göre.. "hah!.. mantık önemsiz mi diyorsun..?.."... bazen evet!.. Aşk; işte bu hassas topuz, incelmiş boynumun üzerinde bir giyotin gibi salınıyor.. Dengemi kurmaya çalşıyorum hala.. Ama ya hislerim.. Hissedilen diyarın vahşi prensi; Aşk.. egemenliğini ne çabuk verdin ellerime..
>>>>işte böyle bir gün, o özel gün, yağmurun ertesi, güneşin aydınlattığı zaman, o an.. karşıma çıkıverdin.. ben hazırdım.. hissettim.. bilmiyordum onun sen olduğunu.. yıllardır seni beklediğimi.. yüreğimin gözü seçti seni.. aslına bakarsan kadere bile inanmazdım senden önce..
Evet! mantığından arınmış savunmasz bir salyangoz gibiydim karşında.. yavaş, azimli ama çok hassas.. şeffaf ama güçsüz.. mantık dengesini yitirmiş ama AŞIK...

Salı, Mayıs 17, 2011

Büyüdük biz!

>>>>Değişiyoruz hem fiziksel hem ruhsal..peki neden..?..geçenlerde sordu bir dost!..bir değişim gerekli aslında..öyle biliyoruz..ama ne için..?..

AnTep, Turkey, 2011 ; © TOA

>>>>Geçenlerde gördüm, sokağın ortasında bir kedi, yıpranmış.. kuyruğu kesilmiş.. tek gözü yaralı.. çirkin..dolanıyordu, kokuşmuş varillerin kenarında.. Zar zor dengede duruyordu, dibine bakarak pisliğin.. Bırakılmış..sahiplenilmemiş..Yaşama savaşında bir kedi.... Sokağın bilinmeyen kedisi.. O da vahşi kedilerden.. geeçen bir sergide gördüğüm Büyük kediler geliyor aklıma.. güzellikleri ile büyüleyen büyük kediler... Bengal kaplanları; doğal ortamlarında 16 yıl yaşarken, kapalı güvenli ortamlarında 20 yıl kadar yaşıyor.. Peki ya! insanlar..?!.. beton blokların güvenli ortamında uzatmıyor muyuz mu acaba yaşamlarımızı.. doğal ortamından uzaklaşmış insancıklar mıyız?.. Doğasından uzaklaştırılmış, o sokağın, beton bloklarına özgürce serpiştirilmiş tutsak ruhlar mıyız?.. Tüm bunların hepsi yaşamı uzatmak için mi..?.. Bu dünya da bulamadığımız huzuru ve talepleri de yaratmışız aslında, zamanla.. Sunulmuş sahte cennetleri, mitlerde ustaca serpiştirip..sahte oyunlarda perdeleyerek..yeryüzündeki çirkin hurilerin elinden servis etmiş mi birileri,vazgeçimişimizin ödüllerini.?.. Sonrasında mı?.. Kurallar çerçevesinde hırslarımız ile sarılmışız, kazanma denen o adi oyuna.. Bengal kaplanlarının kürkü için öldürmesini içine sindiremeyen bazılarımız var, Evet!.. Peki ya! kendi postumuzu ne çabukta serivermişiz, çıkarlarımızı doyuran o ayaklarının altına.. Yaşıyor ve değişiyor muyuz.. Evet..!.. Üstelik uzattıkta.. yaşıyor muyuz..?.. Hayatımız ne kadar doğasında?. bize mi ait? taleplerimiz.. Parça parça büyütüp sofrada ki hakkımızı, kaşıklara sığdıramayışımız geldikçe aklıma, lokmalarımızı..Soruyorum kendime..Değişiyor muyuz: Evet!.. Evet! Ama peki ne için..?!..