Cumartesi, Nisan 22, 2006

ARA veriyorum..

Elimizde stok fazlasi "disarda yasanmasi gerekenler" var... Bahar nedeniyle kısa bir sure icin kapaliyiz...

Pazartesi, Nisan 17, 2006

Deneme- "Gunes-lenmek"

>>>>Gunesli bir hafta sonunu daha geride kaldi.. Yazarken aklima geceler yada sabahlar geliyor....nedense!.. gece ve sabahin yasanilan anlarinda, baslangic ve bitis anlarinin yogun duygulari var.. bir sorgulama, yargilama ve infaz icinde insan..bu zamanlarda insan, buruktur birazda... Istenilen basarilsa bile ertesi gunku yogunluk, bu basariyi golgelemistir..dusuncem baska yerlere kaymıstır...... gun ici nasildir peki?!..... asil yasanan anlar.. birebir yasadigimiz gun ici.. ogle arasi mesela.. gunesin tepemizde dolandigi, etkisini en kuvvetli hissettirdigi zamanlar?!..
"ama isyerinde burodayiz".. "gunesi yasayamiyoruz ki!.."
>>>>Yazin guneslenirken mesela tum o sacma yasamsal sorunlara aldirir miyiz?.. takar miyiz hiçbir seyi, gunesin altinda, tatilde iken...... gunes hayattir.... ona baktikca utanir,dusunurum... "ben neleri de onemsemisim..senin sicak kanatlarinin altinda insanlik neleri atlatti..dunya ne donusümler yasadi..Bense........" bu dialog bile mutlu olmak icin yeterlidir benim icin.. gunes bir mutluluk kaynagi degil midir?....... kis ve sonbaharin getirdigi ciddiyet ve evham gunesin gelisiyle yerini bir gevsemeye ve gamsizliga birakir.. kederlere gogus gerdigimiz o en unutulmaz anlarimizda bile gecmiste yasadigimiz guzel bir yaz hatirasinin nese verici tesellisi vardir..
>>>>Bugun; tatil yapacagim tarihin netlik kazanmasi haberi bana ulasinca, nasilda cocuklar gibi sevindim..tum merdivenleri kosarak ciktim..cidden.. butun gun neler yapabilecegimin dusunu kurdum..boyle guzel gunesli gunleri gordugumde aklima hemen disarda neler yapabilirim sorusu gelir.. ve bunu dusledigimi soylemek bile ne kadar huzurlu guzel bir gun gecirdigimi anlatmaya yeterdir... o zaman gorursunuz etrafinizda gunesin size sundugu emsalsiz hediyeleri.. ozel bir gununuz degildir ama!...Gorursunuz iste!... tek farkı gunesin tum aydinligi ile yol gostermesidir size... "mutlu olabilirsin" der once.. "ama once basini yerden kaldirmalisin.. gormelisin.."
>>>>?Yeni kesilmis cimlerin bahar kokusunu hissetmelisin.. o cimlerin kesilmesinden once ise uzerindeki papatyalar ile o en guzel desenlerini.. Çekmece koyunda kıyı boyunca o ciliz ihlamur agaclarindaki cicekleri.. yada baska ciliz agaclarin uzerindeki minicik yesil tomurcuklari.. sokaktaki tekiri.- ki! ön ayaklarini gerdirerek esner.. sonrasinda ise mayisarak uzanir-... ve etrafindan onca gecen insana ragmen istifini bozmadan yatmasina neden olan gamsizligini... gunesin altindaki tekirdeki guveni, rahatlamayi gormelisin...
>>>>"Hatırlamalisin...."
>>>>En guzel kıyafetlerini giyipte o alimli kadınlarla buluştugun gunesli gunleri hatırlamalisin..kaynayan kanlari ve guneste kavrulan bedenlerinizi hatırlamalisin.. ogrenci iken yemekten sonra cimlere uzanip gozlerini kapatip simsicak duslere daldiginda, gunesi ustune orttugun uykulara daldigin gunleri...ve densiz gelen bir arkadasa antik bir filozoftan edilen "Golge etme.." deyislerini hatırlamalisin...... hatırlıyorum.. kısa metrajli bir tebessum maskem vardi, onu da attim.. orjinali varken ne gerek var!..
Gunesli ve aydinlik bir gunde huzunlenmek mi?!..Hic sanmiyorum..

Inonu Kayalilkari Eskisehir,2000 ©TOA

Cuma, Nisan 14, 2006

Deneme- "Uykum yok"

>>>>Uykum yok bu gece.. fazla mı cay içtim yada kahve!.. hayır!..sebebini dusunmek bi o kadar anlamsiz..... uykusuz bir gece olacak.. isiklari sondurdum perdeleri actim.. Sokak lambalari ve ay aydınlatacaktı ruhumu..... Evimin salonundan bakınca tam karşımda uzun bir yol gozukur.. en uzak en uc donemecte tek bir lamba yanar.. gecenin bir yarısı bu yolda bir adam..yurur karanlıktan aydınlıga.. up uzun golgesi bomboş yola duser.. agır adimlari ile yolu geçip koseden donmesini bekler pencerem...Dev golgesi ufaldıkca isiga yaklasmistir elbet...bu gidiste ise bir yalnızlık bir huzun vardır.. yolcu tek basına alır, isiga giden bu yolu..makinam arızalı olmasa keşke.. Dolunay olsa bu gece, ayacak gozlerimiz gecenin gizemlerini.. Ay bulutların ardına saklanmıs, nobet degisiminde yok bu gece gorunurlerde..yogun ve haraketli koyu mavi bulutlarda ise silüeti gorunmekte...bulutlar yarın yagacak yagmurlu havayı fisildadi sanki.. sıkı giyinmek gerek.. gecenlerde bir hafta sonu da islanmistim tek basima.. yagmur, istanbulu gunahlarindan arindirmisti.. korkup kacisanlar.. ardindan sakin ve bos sokalarda yurumek.. ne guzeldi.... hic anlam veremem zaten cisseleyen yagmurun o kabul gununde semsiye tasimayi.. yarın yagmur yagacak once; Peki sonra!....Sonra gunes bulutların arasindan gulumseyecek..biliyorum..nasil diye sormayın..gunes bu... gun sona ermeden hersey isil isil parlayacak...O sikintili, nemli hava yerini tatli bir serinlige birakacak.. berrak bir goruntu ve netlik.......... incecik bir beyaz gomlek üstünde kadife tayyör giymis bi kadın kostururak evine ulasacak..rezil olacak o en guzel elbisler.... okul cikisi cocuklar, olusan kücük su birikintilerine ayakkabilari ile vurarak birbirine su sıçratacak.. Anneler camurlu ayakkabilari ile, islak sacli suskun cocuklarını kapıların onunde alıkoyacak..
"ne bu hal!..içeri giremezsin!"..
>>>>Gunesin altındaki su birikintisinde bir guvercin basini suya daldirip cikartarak, kanatlarini cirpacak.. temizlenecek.. hemen yanı basindaki parktaki agacin yaparaklarında ki son damlalar yerle bulusmadan evvel isildayacaklar... yarin agaclara bakmak..Damlalarin isikla valsine eslik etmek..yagmur yagarken şımarik cocuklar gibi dilmizi disari cikarip topladıgımız damlaların tadına bakmak gerek..ewet biliyorum yarin gunes dogacak..simdi usulca yataga uzanip o guzel gunu duslemek, tatli bir uykuya dalmak gerek..

"Photographer Hasan" Eskişehir, 2002 © TOA

Salı, Nisan 11, 2006

Hikaye- "Asik misin! Hali"-2

>>>>O okuluna, hergun bindigi trenle gidip gelirdi... Trenin her sabah ki müdavimleri onu tanimasada; bildik yolcular hafif bir tebessümle onun trene binişini onaylardi.. O sabahta eksik yoktu ya! Artık yola çıkılabilirdi.. O; Yalnız adamlar kabilesinin bir üyesi olmasına karşın bu haliyle pek de belli olmazdı.. Cogu zaman, birlikteliklerinin ve samimiyetsizliklerin yalnizliklarini yaşadığını bilirdi.
>>>>O sabahta, her sabah gibi, yaşadığı günlerden farklı bir gün geçirebileceğini tahmin etmiyordu!
>>>>Kitaplarını yanındaki koltuga koydu. Önünde ki koltuktaki beyaz basligin reklamlarina bakarken gecireceği yeni gunu dusunuyordu.. Birden, Fikirlerin bugusunun ardından silüet şeklinde bir kiz beliriverdi..yaklastikca netlesiyordu cizgileri... uzundu.. İncecikti parmaklari..gozleri ıslakti sanki.. duygular mimiklerine asilmişti..ifadesi o kadar icten ve dogaldi ki.. hassasti..onu anlamaya calisirken sanki tum cizgiler netligini kaybediyordu.. Bugulu bir guzellik.. gizem ve sade bir ifade..sadelik.. tutulmuştu diller..kilitlenmişti gozler..
>>>>O Gozler birden koltuk numaralarına ve koltukta ki kitaplara bir bir baktı.. Kız Karar değiştirmişti, arkadaki başı ortulu yaşlı kadının yanına oturdu.. Örgü ören garip yaşlı bir kadın... esmer kızı büyük bir tevessü ile yanına davet etti... Çocuk arkasındaki koltukta olmasına karsin dönüp dönüp bu büyülü kiza bakmaktan kendini alamiyordu. Koltuguna koydugu defteri sanki suclarcasina, defterini rasgele karalamaya başladi:
"Keşke sözcüklerim dokunabilseydi yüzüne ve duygularımın sözcüsü dudaklarım dudaklarını hissetseydi... Keşke içinde kaybolsaydım gözlerinin, ve bir mühür çekselerdi de hapsolsaydım içine. Keşke inandıramasaydım da sana kendimi, hissettirebilseydim."

Yildirim Oztimur 2003 © TOA

>>>>Kız, yanında oturduğu yaşlı kadına bir şeyler anlatıyordu. Sesi o kadar ince ve pürüzsüzdü ki; "Tanrım, sesi de ne kadarda güzelmiş, su gibi... insanın içini yavaşça yaralıyor. Hissetmiyorsun tükendiğini, kusursuzca işliyor içine" dedi sessizce.
>>>>Bir şarkı gibi, yalnızca sesini dinliyordu. Ne dediğini anlamaya çalışmadı bile... Onun için önemsiz ayrıntılardı bunlar.
>>>>Önce kağıda karaladığı bu satırları, kızın gazetesine yazıp ona vermeyi plandı. Altına telefon numarasını da verirse;
"neden olmasın..." dedi içinden.
>>>>Kafasında bütün trenin kendisini tanıdığı gibi saçma bir düşünce vardı. Düşünceler çoğu zaman güvenimizi kaybettirir. Bir hiç olduğunuzu yada ne kadar da basit ve de anlaşılmaz olduğumuzu düşünürüz.. O da içinden aynı şeyleri sayıklıyordu.. "Ya reddedilirse" herkes onun trende ona buna sarkan garip bir adam olduğunu düşünmez miydi!...
"Aman be ne düşünürlerse düşünsünler."
>>>>Teori ile pratiğin çatışması kafasının içinde olanca hızıyla sürerken, koltuğun kenarına dogru başını hafifce uzattı. Fikirlerinin ürkekligini hala üzerinden atamamıstı. Hep karasız kaldigi zamanlarda ki "aşık mısın" haline bürünmüştü gene. Kendi kendine konuşup duruyordu..konusuyordu içinden:
"Gazetesini bir isteyeyim sonra tavrına göre ne yapacağıma karar veririm.... telefonumu yazmasam da olur."
>>>>Tam konuşacakken;
"Bu ne diye bağırırsa... belki de evlidir... Yok canım artık... Oldukça genç gösteriyor... ama belki, belki de nişanlıdır..."
>>>>O an dünyayla temas ettiği noktalar; yere basan ayakları ve de koltuga dokunan vücudunun cesitli yerlerinden baska bir sey degildi. Kizda kafası yaşlı kadına dönük heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyordu. Usulca sokuldu koltuğunun kösesinden. Titrek bir sesle ;
"Pardon gazetenizi alabilir miyim" dedi.
>>>>O kadar heyecanlı idi ki Sesi çıkmadı bile. Karsisindaki yaslı kadin; duydu da duymazdan mı geldi, yoksa sesini duyuramamış mıydı. Kim bilebilir ki!...
"yok kesinlikle duymamışlardı...bir daha mı denesem acaba... olmaz ki.... ya duydularsa... aptal yerine koymuş mu olurum.... ne düşünüyorsun! bişeyler söyle... hadi... hadi..hadiii...... büyük annem de hep böyle derdi... rahmetli ne kadar da severdi beni...buyukannem belki de haklıydi....yanında ki kadinda büyükanne midir? acaba... takılıp kalıyorum.... haddiii biseyler söyle.... ne bakıyorsun yasli kadina ya simdi dönüp te sana bakarsa...ne diyecegim ben...."

Zeynep 2006,Sile © TOA

>>>>Kadında ki yayvan tebessüm, alaycı bir tavrin icine daldırmıştı kendini...
"görmedi beni herhalde, simdi konusmalari biter... ben rahatsız etmeden ona tekrar sorarım...Bu kadında nerden cikti.. off tanrim.."
>>>>Yasli kadın orali olmadan kızla konusmasının devamı saglayıcı çirkef soruları ardi ardina siraliyordu.
"Ah! halbu ki.. saçlarına dokunup; yağmurlu bir günde iyot kokan bir sahil kasabasında nasıl da öpüşecektim onunla... kötü kalpli yasli kadın..."
>>>>Zavallı çocuk...Olmamıştı ....
"ne utanç verici ya!" dedi içinden
>>>>Kadınsa "niçin bakıyor bu çocuk hala" der gibi bakıyordu..ama saskindi anlam veremiyordu da...
>>>>Yasli kadinin tepkisizligi onda bir daha deneyecek gücü yok etti... pes etmisti..bu iş olmayacakti.. Yavasca döndü.. Yerine oturdu.
>>>>Yolculuk; bir yere varmak için kullanılan bir aracken, bütün gün kafasini mesgul edebilecek bir olay olmustu. Nedenleri ve olasılıkları düsünebilecegi bir olay... Yolculuk sona ermisti.. düşüncesi ise hala devam ediyordu.
>>>>Komik olan, hoşuna giden kiz' i coktan unutmustu. Ne bir sekli ne de bir ifadesi aklinda kalmisti. Yalnızca içine düstügü durum aklindaydi.. Ve dusunmek onu rahatsız ediyordu. Okulda dalgin dalgin gezerken, bir arkadasinin sorusunu zorlukla duyabildi...
--"aşık mısın oğlum?!... gene neye daldin?.."
--"belki de" .... dedi ve yoluna devam etti..

Cumartesi, Nisan 08, 2006

Hikaye- "Asik misin! hali"-1

>>>>O sabahın kör karanlıklarında kalkardi. Her sabah hatırlayamadigi rüyalarını nedense hep bir sorgulardı. Hatırlayamadığı içinse, kirgindi ruyalarina. Her sabah yuze vurulan soguk suyun tuylerini diken diken eden urpertisi.. yalin ayakla celikten bir marleye basilan gunun ilk adimi... Aslinda sadece bunlar bile yataktan cikmamak icin yeterli bir sebepti... Her sabah dün neler yaptigini düsünür, kendi kendine hayıflanır dururdu. Farklı bir gün yasabilecegine pek bir inanci olmasa da, güzel hayallerle kalkardı yatagindan. Her sabah yatagindan kalkarken sıcacik bir Sahil kasabasinda yaşamanin hayalini kurardı. >>>>--......eviniz denizin hemen yani basindadir ve pencerenizden sizan isikların yüzünüze hos dokunusuyla uyanirsiniz...yaşamin, dünyaya uyanisinizin size katık ettiği bir enerji vardir icinizde...Ilık bir samimiyettir bu... Uyanir ve dalgalarin kıyıya vurusunu dinlersiniz. Cüretkar bir sıcak, sizi yaşamaya davet eder. Orada her sabah, sanki hayata susayarak kalkacaginizi umarsınız... güneşi koklayarak, ona dokunarak mutlu olur insanlardansinizdir.. Serin bir dus alırsiniz.. Gun; günün sizi kirletip, aksamin tutku dolu yorgunlugunu yataginiza tasiyincaya kadar sürer....-- >>>>Dedim ya; soğuk kentlerde yaşayanların ortak düşü BU olsa gerek...!
>>>>Düslerle süslediği simsicak yatağından kalktı.... Önce biraz ürperdi. Soğuktu ev. Allah?ın cezası yönetici, ekonomik tasarruf bahanesiyle yaktirmazdı, kat kat apartmaninin kaloriferlerini.. Kat kat giyinip bildik bir günü daha yasamak icin yola koyuldu.............

Porsuk and Winter, 2002 Eskisehir © TOA

Pazar, Nisan 02, 2006

Hatıra- "Toplanmalar"

>>>>Ben Universite sınavına hazırlanırken; annemde arkadasları ile evde GUN adı verilen o muhim toplantıları gerçekleştirirdi..o günün günlerce oncesinden telefonlar açılır, haberler salınırdı...
"Sakın ha! Mutlaka gel..."
kocalar da uyarılırdı:
"Sakın haaa! Eve erken gelmee!..."
>>>>"Gün" denen bu toplantılarda; Gunlerce onceden hazırlıkları yapilan kek, börek ve çöreklerin tadındaki gizemler anlatılır, yapım aşamasındaki nüanslar paylaşılırdı...Ben, bi yandan ders calısmaya calısır bi yandan da kulagımla misafir olurdum anlatılanlara...Bazen pek acaip mustehcen fıkralar bile anlatırlırdı bizim evde.. üstelik evde, ev hanimi muadili stajer kızlar varken....o kahkahalar butun apartmanı sarardı.. bunu duyan diger ev hanımı florası, cağrıya uyup, toplanma bölgesine akın ederdi...guruh ne kadar kalabalıksa, ikili sohbetlerin ses siddeti bikaç desibell daha artacak demekti... ev dayanılmaz bi gürültü ile çalkalanırdı... bir araya gelmiş bu kadınlar topluluğunun ne kadar uzun süre susmadan konuşabilecegini tahmin bile edemezsiniz... kulak kabarttıgım konular neler miydi?.. Komsunun kızının yeni sevgilisi ve kıza aldıgı hediyeler... orada bulunmayan bir kadının kızının yedigi naneler... gecenin bi yarısı o eve geç gelişler..(ah! hele o eve geç gelişler)....bir annenin oğluna ördüğü yeni kazağın asla cözemedigim sayısal şifresi... harosha diye bir şey (neeyse).... ve elbette mahalle çocuklarının başarılarının istatistik'i degerlendirilmesi...Gunlerin olmazsa olmazı; başarılı çocuklar ve anneleri.......Bir anda; hara sahiplerinin yarın ki koşusunu konuştugu gibi ev hanımları da çocukları üzerinden ganyan sohbetini başlatırdı.. tum bunlar başladıgında ise disarı çıkmak için kapıya doğru sessizce suzulurdum...... tam çıkış kapısında giyinirken anneme yakalanır,vedalaşmaya zorlanırdım... "ayıp olacak en azından........" diye ikna edilirdim......
>>>>Ayıp olmasın diye alıştım zaten çoğu saçma şeye... kapıyı aralayıpta sigara dumanına boğulmuş tören yerine baktıgımda; köşe de koltuklarda yassılaşmış yağlı bedeni ile gururla kabarmış gıdısını çıkarmış bir kadın, oğlunun aldığı puanlardan bahseder durumda yakalanırdı bana.... Beni gorunce güruh icaben susardı elbet... Sabahat hanımı arardı benim gözlerim.... Sabahat hanım ve haylaz oglu... o buruktur hep! köşede oturur boynu bükük.. konu kendisine gelmeden evvel konunun kapanması için, için için dua eder...... en azından ben oyle düşünürdüm.. Sabahat hanıma gülümser iyi günler derdim.. tebessümü bile ne sönük gelirdi bana... onu bu hale getirenleri hic bi zaman sevemedim... kalabalık kapının onunde toplanan kısa ve sivri topuklu, klasik, siyah kadın ayakkabısı mezarlığında; ayakkabılara basmadan yol alır, kendimi dışarı atardım...bu ritüel olmuş toplanmalar hala devam etmekte.. birçok yerde, bircok evde, bahcelerde, piknik alanlarında, balkonlarda ve hatta internet üzerinde.....

Zerrin 2000 © TOA