Pazar, Şubat 26, 2006

Tiyatro- "DOSYA"

Tiyatro'ya Giris;
Gecen Haftasonu Kadikoy de Haldun Taner sahnesinde bir oyuna gideyim dedim.. Avrupa yakasinda oturuyorum ve mimarisiyle beni etkileyen bu sahneyi ilk defa gorecegim.. Oyun, adi itibariyla pek te cazip gelemese de tiyatro girisindeyim.. Oyunun konusu, oyuncularin isimleri hakkinda bu sefer hic bisey bilmeden tiyatro onundeyim... Oyunun izlenmeye deyip deymeyecegi gibi bi derdim de yok aslinda.. Dusunuyorum tek basima; bilet bulabilirmiyim acaba... O kalabaligin icinden -sanirim boyumun da etkisiyle- beni secen bi cift yanima yaklasti ve iki bileti alip alamayacagimi sordu.. Ben iki bileti birden almak istemiyorum elbette.. Yanimda beliren üniversite öğrencisi ise -sonradan tanistik- birini aldi...Sansliydim... Herkes ceplerinde ki paralari birer birer hesaplayip birbiri ile odesme telasinda... Oyun basladi baslayacak.. Oyundan vazgecen sevgililer nerde! bir anda kayboldular.. Ne aceleleri varsa; parayi almadan sanki kacarcasina tiyatroyu terk ettiler... Hersey bu oyunu izlemem icin kurgulanmis gibi sanki.. Bu belki de oyuna daha baslamadan bi sempati ile bakmami sagliyor.. Isterseniz oyunla ilgili fikirlerimi dikkate almayin...... Borclu kalmanin huzursuzlugu icimde olsa da, simdi salondayim... Bedeva bilet saskinligi ile iceri giriyorum... Yerime oturmamla oyun basladi...
Sahne ve Dekor;
Uzun boylu biri olarak zaten koltuklara zor sigiyorum.. Bu salon da ise o kadar dar ki herkes te bi homurdanma.. Rahatsizligimi gorenler ise bana sevkat ile bakiyorlar... Uzulme dayann! kisa surecek, sulanmis gozleri ile desteklerini her nekadar hissetsemde...... Neyse; fazlasiyla dramatize etmeye gerek yok.. Ama gercekten bir soylev birligi var diyebilirim su meshur koltuklarinin sikisikligi hakkinda..... Tiyatroseverler herseye ragmen tiyatroya gidiyor... ben sehir tiyatrolarini desteklemek istiyorum.... Siz beni neden kostekliyorsunuz... Bir iki sıra cikartilsa ne kadar guzel olacak halbuki.. Allahtan yanimdaki yer bostu... yoksa dizlerimi onumdeki izleyicinin basina dayayacaktim..
Sahne ve dekorlar ise bence guzeldi.. Konunun ozune uygun semboller ise sahne de mevcuttu.. daha guzel olabilir miydi?.. Ben bi izleyici gozuyle bakabilirim ancak.... daha fazlasini soylemek sanirim bilmislik olur... Ancaaaak; oyun esnasinda sahnede cinlayan vapur sesi ve seyyar saticilarin sesi; her ne kadar oyuna -bazilarina gore- "renk katti" dense de bence salonun bi eksikligi idi... Ah! Muhsin Ertugrul Sahnesi ah!...
Oyuncular;
Bence her biri ayri bir yetenek, mükemmeldiler... Ozellikle Tomris hanimin esine inanamadigi sahne var ki...icim titredi.. yillarin guvenle insaa edilmis bereberligini bir anda paramparca oldugunu goren yikilmis bi kadin.... sanki her an aklini yitirecek bir kadin.... oyunun icindeydim... sanki ben kocasi idim kadinin.. dedigimden utandim.. özür dilemek istedim.. Kendimi aglamamak icin zor tuttum.. Oyundan ciktigim da sesim hala urkek ve incinmisti.. Sarsilmistim.. Herhalde bi yarim saat oyunla ilgili bazi dusunceleri kafamdan atamadim.. Oyun, bende gereken etkiyi fazlasiyla birakti... Oyun hakkinda bilmeyisim, beklentilerimin olmamasi, son derece objektif olmami sagladi... Bilgisizligim; oyunun uzerimde ki etkisini bi kat daha artirdi.....Tum içtenligim ile oyunculari bir kez daha tebrik ediyorumm..
Sinema tiyatronun yerini tutabilir mi?...ikisi birbirinden cok farkli... Cunku biri sahne sanati....oyuncular hemen yakininizda.. Bu; sizinle oyuncu bi arasinda bi iletisim kurmayi sagliyor...Empati bi sure sonra bakiyorsunuz ki, sizi de olayin icine katmis.. Yasiyorsunuz.. Yasiyoruz...
Hayat bi oyunsa En buyuk sahne de Dunya...

Cuma, Şubat 24, 2006

Deneme- "Ne önemi var ki ?"

"Geçmiş yazılarımı da burada toplamayı düşününüyorum... Bu yazı sanirim 2002 yılından.. okul bitmiş ve asosyal iş hayatında sıkıntılar cekiyorum... Geceleri işten arda kalan yorgun bedenimle, eski üniversite günlerimi yaşamaya çalışıyorum... İçkili ve yorgunum, eve gelir gelmez yol boyunca kafamdakiler dokuluyor içimden..."

Gecenin simsarlarından bir hediye bu.. Gezgin ve özgür yalnızlığım.. Sokak ortası dosdoğru yürüyorum. Az ileride; Askeri bir hastanenin mahkumiyetinin insanlara sunduğu demir çitlerin dibinde sızmış bir ayyaş. Birazdan oradan kaldıracaklar. Disipline direniyor, ayık kalmış son tutkuları ile.. Biz mi içerideyiz, onlar mı dışarı da.. Ne önemi var ki! .. Öyle içmişim ki bir gece, kalemim dönmüyor sivri ucundan, düşüncelerim çözülmüş bir kördüğüm... yazdıklarımı anlamak mı?.. Ne önemi var ki!.. Sözde serseriler ahkam kesmekte önümden, gecenin kör karanlığı ve ıssızlık, belli ki korkmuşlar. Hani bir laf atsam, kapışsak sokak ortasında.. Olmaz ki! Hem ne derler sonra.. Evde annemler hala yatmamışlar. Taktığım kolye, tişörtüm, pantolonum.. .. sevmedikleri her şeyim hala üstümde... Beş dakika sonra çıkarırım belki .. Neden ki .. Pasifize mi oldum ne!.. Hep sorduğum bir soru yine aklımda .. Kimsin..!? .. Ben mi kimim? .. Ne önemi var ki? ..

Çarşamba, Şubat 15, 2006

Hatıra- "Marmaris'te yasadim ben"

"Walking to Sea sideways at Marmaris" ©TOA

Yazdan bi hatira bu resim bana...her sabah Marmaris merkezden icmelere uzunan o guzel yoldan bir hatıra.... Farklı bir tatildi marmariste yasadigim..

Ne guzeldi; faklı insanlarla tanışmak, degisik yerler gormek, her attigin adiminda ozgur oldugunu hissetmek, sabahlari icmelere palmiyelerin altında yuruyerek gitmek, buzdolabından yeni çıkmış pet şişenin cantanin icinden bacagina dokunusu.... tuzlu suyun tenini kavurusunda ve her bir sevgilinin sana dokunusunda kozasindan yeni cikmis bir kelebek olmak..ayılmak hergun yeni bastan,yeniden,yeniymis gibi... parmaklarinin uclarinda hissetmek baskalarinin dudaklarini ve iyot kokan tenine dokunarak fisildamak sevdiginin kulana biriciginin adini:MARINA...

Marina and me ©TOA

cok ozledim seni, hala aklimdasin... ne guzeldi halbuki marmaris'te yasadigim..

Salı, Şubat 14, 2006

Basliyorum...

Bir seyi yapabilmenin en iyi yolu once istemek sonra ise baslamaktır.. İste başliyorum..